29 Ekim 2014 Çarşamba

Sonsuzlugun Mesaji


                  Bee Lake tarafından yazılmıştır.

Buradaki mesaj her yerdeki ruh için geçerlidir. Bu mağara adamlarının çağından günümüze kadar her zaman uygun bir mesaj olmuştur. Erkekle kadın arasında hiç bir ayrım yoktur. Amaç dünyasal başarı değildir, ruhsal yönde bir arayıştır.

Bu halkımın, Avustralya'nın ıssız bölgelerinde en eski zamanlardan beri korudukları bir standarttır. Onlar hiç bir zaman birer çiftçi, tüccar ya da hayvancı olmadılar. Onlar her zaman toplayıcılar, müzisyenler, sanatçılar ve şairler olmuşlardır; onlar toprakla, onun tüm yarattıklarıyla ve birbirleriyle birlik içinde yaşamışlardır.

Sen burada yeryüzün de bulunarak insan deneyimi yaşayan ruhsal bir varlıksın. Buraya gelmek için seçildin. Biyolojik anne ve baban olan kişilerden dünyaya gelmen ne bir kazaydı ne de şans ederi olmuş bir şeydi. Sen onların kim olduğunun, dünyaya geldiğin koşulların ve her ikisinin taşıdığı genetik dokunun bilincindeydin.

Sen 'Evet' dedin.

Sen aydınlanmaya doğru gelişmekte olan ruhsal bir varlıksın.Yeryüzü dersler ve gösteriler olan bir sınıftır. Dünya eşsiz canlılarla dolu eşsiz bir gezegendir. Burası evrende altı duyunun- görme, duyma, tat alma, koku alma ve sezginin- enerji alanı ile kullanıldığı, duygular haline geldiği, gözle görünen bir bedenin, gözle görülmeyen bir ruha bağlandığı tek yerdir.

Gezegendeki her fiziksel varlık bir Tanrısal Kaynak'tan gelir ve tümü de benzeri enerji parçacıklarından oluşur. Bizler tüm yaradılışla biriz.

Sanırım ' On Emir' i ya da 'Bunları Yapmamalısınız' yasalarını biliyorsunuzdur. İnsanlık bunları binlerce yıldır bilmektedir.

Bunlardan başka çok uzun zamandır bilinen 'Bunları Yapmalısın' yasaları vardır. Eğer kişi bunları yapmalısın yasalarını izlerse, bunları yapmamalısın yasalarına gerek kalmayacaktır.

Burada olmak için gönüllü oldun, bunu kendin kararlaştırdın ve uzun süre bekledin. Sonsuz ilerlemen
bu insan yolculuğuna yansıyacaktır.

'Bunları Yapmalısın' ilkeleri şunlardır:

1: Bireysel Yaratıcılığını İfade Etmelisin.

Her birey dünyayı kendi içinde bulunduğu durumlara göre değerlendirir ve dünyaya sunacağı kendine has, eşi bulunmaz bir şey vardır. İnsanlar eğer kendilerinin hiç bir yaratıcı yeteneği olmadığına inanırlar ve yaşamdaki bazı koşulların bu yaratıcılığı ifade etmelerini önlediğine inanırlarsa, ruhlarını zenginleştirme fırsatından yararlanmamış olurlar. Aslında, bu tam tersidir. Kişinin zorluklara karşı koyması, yaratıcı bilincini serbest bırakmaya çabalaması, büyük bir değer taşır.

Yaratıcılığımızı saçımızı tararken, elbiselerimizi seçerken, evlerimizi düzenlerken, bahçe kurarken,hatta bir şeyi onarırken  bile ifade edebiliriz.Burada anahtar, yaptığı eylemlerin kişiyi ifade etmesi ve ifade ettiği her şeyin onun gurur duyduğu bir şey olmasıdır.

2: Sorumlu Olduğunun Farkına Var.

Bu gezegende bir misafirsin ve bundan dolayı, senden, ya buraya geldiğin gibi ya da daha iyi bir durumda buradan gitmen beklenmektedir.

Sen kendi dertlerini anlatamayan ve kendi kendilerine yardım edemeyen diğer canlılara iyi bakmaktan sorumlusun. Verdiğin sözlerden, yaptığın anlaşmalardan ve tüm eylemlerinin sonuçlarından sorumlusun.

Ruhsal evrimin, başlayıp sona eren bir şey olmadığını anlamak önemlidir. Bu bir musluğu açıp kapamak gibi değildir. Bir insan öldüğünde, ondan geriye kalan fiziksel artık atılırken yalnızca ilginç bazı etkinliklere bir ara verilmişi olur. Aslında birisini öldürmek olanaksızdır. Ölüm onların fiziksel ifadelerine bir son verir ama, insanlar Sonsuzluğun varlıklarıdır. Düşüncesizliğinden olduğu kadar zararının dokunduğu birine verdiğin tüm acıdan ve bunun zarar gören kişiye bağlı olan tüm diğerleri üzerinde yarattığı etkiden de sorumlusun.

Dengeyi yerine getirmek için, söylediğin ve yaptığın her şeyden sorumlu olman gerekir. Yaşama saygı göstermeli ve onu korumaya çalışmalısın.

Bedeninden sorumlusun. Bedenin senin bilincinin biçimlendirmene yardım ettiği ve yaşam verdiği unsurlardan ödünç alınan bir armağandır. Bedenini ihmal etmek ya da hor kullanmak sorumsuzluktur.

Herkes cinsel eylemlerinden sorumludur. Yaptığın çocukların ruhlarına rehberlik etmekten, onların bedenlerini korumaktan ve duygusal açıdan onlar için olumlu birer örnek olmaktan sorumlusun.
Yarattığın ve dünya ile paylaştığın şeylerden, başkalarını korumaktan ve yaşama zarar vermemekten sorumlusun.

3: Doğmandan Önce Diğerlerine Yardım Etmeyi Kabul Ettin.

Yaşam insanlara, onu yalnız bir yolcu olarak geçirmeleri için verilmemiştir. Bizler bir diğerimizi desteklemek ve birbirimize bakmak için yaratıldık. Başkalarına hizmet etmek,onlara yardım etmek, bilgiyi paylaşmak ve başka birinin yaşamına olumlu katkıda bulunmak demektir. Herkes saygı duyulma ve değer verilme hakkına sahip olarak doğar. Hizmet kendin için, zafer kazanmak ya da
ekonomik kazanç sağlamak için bir şeyler yapmanın tersidir. Bu senin takımın, insan bilinci takımının bir parçası olduğunun farkında olman demektir ve gezegenin kaderi takım etkinliklerine bağlı olarak iyiye ya da kötüye gider.

4: Duygusal Olarak Olgunlaş.

Hepimiz neşe, mutluluk, umut, barış, sevgi ve benzeri duyguları olduğu kadar kızgınlık, kafa karışıklığı, depresyon, umutsuzluk, suçluluk, hırs, üzüntü ve endişe gibi tüm duyguları ifade ederiz. Kişi olgunlaşırken ve insan olmanın ne demek olduğunu anlamaya başlarken ,amaç gelişmek, duygularını disipline sokmak ve seçmektir. Ünlü birisinin dediği gibi , ' Ne kadar çok kendin olursan o kadar mutlu olursun. '

İlişkiler ve olaylar birer dairedir. Bunlar başlar, devam eder ve bir noktada sona erer. Eğer duygusal olarak olgunlaşırsan, daireleri kapamakta, zedelenmiş uçlar bırakmama da, olumsuz duyguların kalmamasını sağlamada hiçbir zorluk çekmesin.

Senden kızgınlığı bir çocukken,yaşamının başında deneyimlemiş olman beklenir.Anlayış, esneklik ve iç huzurundan yararlanmak yerine bedeninin fiziksel olarak öfkeyle dolu olmasının nasıl bir duygu olduğuna karar verebilirsin. Ruhunun senin beyinsel farkındalığına bağlanmasının tek yolu duygulardan geçer. Örneğin, eğer sırtın ağrıyorsa kendine bunun nedeninin sormalısın. Bu neyi temsil etmektedir? Bunu değiştirmek için ne yapabilirsin? Ne öğrenebilirsin? Sonra bedenindeki sorunu çözümlemek için ne yapılması gerektiğini düşünmelisin, ama düşünce sürecini ve ruhsal dersleri gözden kaçırmadan.

Duygularına, özellikle neşe ve kedere saygı göstermenin de bir yeri vardır. Bunları bastırmak fiziksel sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.

Herhangi bir bireyin ve gezegenin sağlığı için en önemli duygulardan biri de gülmenin kullanılmasıyla yaratılır. Bir insan olarak, sana farkındalık, mizah anlayışı ve bunu ifade edebilme yeteneği verilmiştir. Gülmek ve neşeli olmak yoluyla, beden sağlıklı kalabilir ve sağlık sorunları düzeltilebilir. Mizah, sorunları bastıran bir şeydir; mizah ilişkilere güç katar ve başkalarına neşe getirir.

Ama anahtar doğruluktur. Yalnızca gerçeği söylemediğin sürece kim olduğun, neden burada olduğun ve nasıl olduğunla ilgili gerçeği arayamazsın. Her zaman gerçeği söylemelisin.

5: Eğlendir.

Evet, dünyadaki görevin başkalarınınkini olduğu kadar kendi dikkatini de bozmak ve yeniden yönlendirmektir. Eğlendirme kasten yapılır: yorgun, bezgin olanları neşelendirmek, kafası karışmış olanları yatıştırmak, hasta olanları rahatlatmak ve yaratıcı ifadeyi dışarı çıkarmak için yapılır. Kendi kendini eğlendirmek disiplinli olmaya ve duygusal olarak olgunlaşmaya yardımcı olabilir. İşin  zor yanı bu olumlu eğlendirme işine katılmak ve her zaman eğlendiren kişi konumunda kalmamaktır. Eğlencenin etkileri son derece güçlü olabilir, ama bu sorumluluktan ayrılamaz.

6: Enerjini Denetle.

İnsanlar enerjiyi ne yaratabilir ne de yok edebilir. Biz yalnızca onu kullanabilir, değiştirebilir ve yeniden düzenleyebiliriz. Var olan tüm enerji zaman açısından aynı anda yaratılmıştır. Her sözcük, her eylem, üzerine yoğunlaştığın her düşünce bir enerji taşır. Dünyamızda gözle görülebilen
ya da görülemeyen her şey, enerji adı verilen bu şeyin bir parçasıdır.Dünyamız başka hiçbir şeyden yapılmamıştır.

Dünyamızdaki her şey enerji düzeyine bağlı olarak ya bir araya gelme ya da ayrışma süreci içindedir. Söylediğin her sözcük senden ayrılı ve buharların içine gider. Sözlerimiz asla yeniden geri getirilemez, asla düzeltilemez, asla geri alınamaz. Söylediğimiz sözler gezegeni çevreleyen katmanın bir parçası haline gelir. Zamanla, bu katman mağdur durumda olanların çığlıklarıyla; şiddet dolu eylemlerle; bencilce sınırlayıcı düşüncelerle öylesine doldu ki, şimdi bir mağdur durumda olma bilinci katmanı oluştu. Yeryüzündeki insanlar bu olumsuzluğa katlanarak onun üstüne yükselmektense onunla bağlantıya geçmeyi daha kolay buluyorlar. Bugün yeryüzünü ziyaret eden ruhların yarısından fazlası mağdur durumda olma bilinci modundadır. Bunu bizler yarattık ve biz ortadan kaldırmak zorundayız. Bu, her birimizin sorumluluğunun farkında olmasıyla ve başkalarına örnek olacak davranışlar sergilemesiyle başarılabilir.

Neyin üzerine yoğunlaşırsan o büyüyüp gelişir. Kendini mağdur durumda hissetmek, bir kurban gibi görmek, başkalarını suçlamak ve kendine acımak yalnızca olumsuz titreşimlere yenisini ekler. Tutumunu değiştirmelisin,affetmeli ve unutmalısın, daha iyimser olmalısın, olumlu olana bakmalısın. Kalbini diğer ' bunları yapmalısın ' ilkelerine aç ve kurban olma durumuyla ilgili her tür şeyle olan bağlarından kurtul.

7: Müzikle Uğraş.

İnsanlara verilen en büyük armağanlardan biri de herhangi bir başka canlıdan çok daha geniş kapsamlı sesler çıkarabilme ve ses çıkaran müzik aletleri üretebilme yeteneğidir. Yaratıcı ifade ve eğlence görevleri müziği de içine alır, ama müzik o kadar önemlidir ki müziğin kendi başına ayrı ve özel bir görevi vardır. Müzik tüm insanlığı etkiler ve tabii ki, müziğin enerjisi hem beden hem de gezegen için sağaltıcı olabilir. İnsanın kalp atışının ritminde çalınan sakin bir müziği dinlemek, dinleyen kişinin sinirleri ve zihinsel durumu üzerinde derin bir olumlu etki yapabilir. Herkes müziği sever ve müzikten etkilenir. Müzik senin ruhunun konuşmasıdır. Müzik, evrenle iletişim kuran gezegenin sesidir.

8: Bilgeliğe Ulaşmak için Çaba Göster.

Bilgelik, bilgiden çok farklı bir şeydir. Bilgi birçok kaynaktan, kitaplardan, okullardan, medyadan ve deneyimlerden elde edilebilen bir öğrenme çeşididir. IQ bunun üzerine kuruludur. Bir kimse son derece zeki olabilir ama bir gram bilgeliğe bile sahip olmayabilir. Bilgelik, kişinin bilgiyi nasıl kullandığıdır. Bilgelik konu ile ilgili herkesin iyiliği göz önünde tutularak yapılan, bilerek, isteyerek yapılan bir seçimdir; belirli bir biçimde hareket etmeyi ya da hiçbir harekette bulunmamayı seçmektir.

Dünyada okula gitmeye ya da diploma almaya gerek yoktur. Okuma ve yazmanın kişiye yardımı olabilir, ama bunlar bir insan olarak başarılı bir ruhsal yolculuk yapmak için gerekli değildir.

Tüm ruhların aynı insan deneyiminden geçtiklerini, hepsinin Toprak Ana üzerinde yaşayan ziyaretçiler ve misafirler olduğunu aklında tutarak bilgece eylemlerde bulunmak için çaba göstermelisin. Herkes Yaratıcı ile birdir. Tüm yaratılış aynı tek kaynaktan gelir. Tüm varlıkların amacına saygı duymak ve her yerdeki tüm yaşam için en iyi olanı yapmak, bilgeliğin bir göstergesidir.

9: Öz Disiplini Öğren.

Hepimizin bu gezegende barış dolu, neşeli bir yaşamla uyum içerisinde eylemlerde bulunmayı seçtiğini görmek bir başkasının görevi değildir. Yazık ki, insanlar böyle yaşamadıkları için yasalara gerek duyulmuştur.

Kişi gereğinden fazla zaaf gösterebilir.Bağımlı olabilir, göz ardı edebilir, hırslı olabilir.Zalim ve yıkıcı olabilir. Kişinin öz disiplin sahibi olmayı öğrenmesi bunları kontrol edecek ve bilgelik kazanma görevinde ona yardımcı olacaktır.

Öz disipline sahip olmak kişiye bedenini sağlıklı tutmada yardımcı olabilir. İnsan sağlığının durumu bize yeryüzünün sağlık durumunu gösteren bir barometredir. Bedenle ruh arasındaki içsel bağlantıyı deneyimlemek için kendini disipline sokmayı öğrenmek gerekir. Kalbinden gelen sesi dinlemek sana bir şeyin ne zaman yeterli olduğunu söyleyecektir. Kafanın söylediklerini duymakla kalbinden gelen mesajı dinlemek arasındaki farkı öğren. Kafanın konuşması toplumun bir ürünüdür. Kalbin konuşması Sonsuzluktan gelir.

10: Yargıda Bulunmaksızın Gözlemle.

Yargıda bulunmadan gözlemlemeye bazen ' koşulsuz sevgi ' denilir. Tüm insanlar manevi ruhlardır. Hepsi aynı anda yaratılmıştır. Kimse bir başkasından daha yaşlı, daha zeki ya da daha iyi değildir. Hepsine aynı armağan, özgür irade armağanı, yani seçme özgürlüğü verilmiştir. Kaynak mükemmeldir. Bizler ruhsal açıdan mükemmel olarak yaratıldık ve öyle kaldık, ama bize verilen armağan başka türlüsüne inanmamıza ve başka eylemlerde bulunmamıza izin vermektedir. Kendimizi ve başkalarını mükemmel olarak görmemize izin veririz ve özünde barışçı olan benliklerimizin daha azını ortaya koymak gibi bir macerayı yaşarız.

Sonsuzluk açısında hiçbir hata yoktur. Sen bir yanlış yapamazsın çünkü insan yaşamı senin armağanındır ve sen bu yaşamı keşfetmektesin. Olanları, hatalı diye yargıda bulunmaksızın gözlemleyebilirsin ve sezgilerini kullanarak olanların senin yolun için iyi olup olmadığına karar verebilirsin. Sonra onu kutsarsın ve yoluna devam edersin. Herkesi sevme gereksinimini böyle karşılayabilirsin. Bu, onların eylemlerini ya da seçtikleri davranışları beğenmen anlamına gelmez. Ama o kişinin hatalı olduğu yargısında bulunmazsın. Bu sadece izlediğin yolun bir parçası değildir. Enerjini o yönde kullanmazsın. Sözcükler, eylemler ve düşüncelerden uzak durursun.

Eğer yargıda bulunursan, bağışlamayı da öğrenmelisin. Başkalarını bağışlamaya gerek kalmaz. Gözlem anlayışla, her şeyin mükemmel bir Tanrısal Düzene sahip olduğu gerçeğini, insan olarak bizlerin yalnızca bu mükemmelliğimizin daha azını yaşamayı seçtiğimiz gerçeğini bilmekle bağlantılıdır. Her gün, potansiyelimize biraz daha yaklaşabiliriz; bunun bir yansıması olarak dünya da daha tanrısal bir yer haline gelecektir. En sonundaysa, güzel altın dairenin kapanmasına tanıklık edeceğiz.




26 Ekim 2014 Pazar

Mucizeler Var mı?


Küçük bir çocukken ve hiçbir mucize ile karşılaşmamışken bile ben hep içsel olarak mucizelere inandım. Bana göre her an insanın hayatını değiştirecek bir mucize olabilirdi. Bu ufacık bir şey olabileceği gibi kocaman bir şey de olabilirdi. Mucizelere inanmakla da hep kazançlı çıktım, çünkü mucizeler tüm yaşamımda hep benimle oldular. Kendi hayatıma bakınca herkes için bu devirde olmaz denen mucizevi aşklar yaşadım. Eşim Kanada’dan birkaç günlüğüne İstanbul’a gelmişti ve ben de Ankara’dan eğitim için birkaç günlüğüne İstanbul’a gitmiştim, eşimle tanıştık, bu benim için büyük bir mucizeydi. Çok çaresiz kaldığım ve Allah’a yürekten yalvardığım bir anda babamın hastalığı için bitkisel bir çözüm bulduk ve babam daha uzun sağlıklı yaşayabildi, bu benim mucizelerimdendi. Transformal Nefesin bir televizyon programı ile hayatıma girmesi ve hayatımı baştan aşağı değiştirmesi de benim mucizelerimdendi. En mucizevi olan da tüp bebek denemek için en doğru doktorların karşıma çıkması ve şu anda iki küçük mucizenin hayatıma girmesini bekliyor olmamdı. İşte bütün bunlar bana mucizelerin var olduğunu ve her an hayatımıza girebileceğini gösteren büyük kanıtlardı. Peki sizler yani mucizelere hiç inanmayanlar ya da mucizeler var da yaa benimi bulacak diyenler, mucizeleri hayatımıza çekmek için ne yapmamız lazım derseniz? En önemli şey bence mucizelerin olabileceğine inanmakla işe başlamak. Mucizeler var ve sadece etrafımdaki insanların değil benim başıma da gelebilir. Ben mucizeler yaşayacak kadar değerliyim ve şanslıyım demek ve buna da yürekten inanmak gerek. Belki bir mucize ile karşılaştığınızda nasıl sevinip, mutlu olacağınızı hayal etmek ve o mucizenin gerçekleştiği anki duygu durumunu gözlerinizi kapatıp hissetmek sizi mucizelere biraz daha yaklaştıracaktır . Hiç mucize ile karşılaşmadım, nasıl bir duygu nereden bileyim dediğinizi duyar gibiyim. Karşılaşmamış olabilirsiniz, ancak çok istediğiniz bir şey olsa nasıl mutlu olabileceğinizi az çok biliyorsunuzdur. Bu hissi düşünüp mutlu olmak bile mucizenin gerçekleşmesi için yeterli olur. Mucizeleri çok uzakta aramamamız gerekir, çünkü  kendimiz de aslında birer mucizeyiz. İçimizde Allah’ın yaratıcı gücünden birer parça var ve bu parça ile istediğimiz şeyleri yaratabilme gücüne hepimiz sahibiz. Yapmamız gereken nefsimizi terbiye ederek, enerji frekansımızı yükseltmek ve kendi mucizelerimizi kendimiz yaratmak. Aynada gözlerinizin içine beş dakika bakın ve en önce kendi mucizenizi fark edin, sonra gerisi kolaylıkla gelecektir. Hepimiz özel yaratıldık, hepimiz aynı oranda değerliyiz, fark edilmesi dileğiyle.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla…

Çocuklarımız



Pablo Casals'ın sözleri beni çok etkiledi ve sizlerle de paylaşmak istedim.

"Her saniye evrende, yeni ve benzersiz bir an yaşıyoruz. Öyle bir an ki, tekrar etmesi mümkün değil. Ve çocuklarımıza ne öğretiyoruz. İki artı ikinin dört ettiğini öğretiyoruz. Ve Fransa'nın başkentinin Paris olduğunu öğretiyoruz. Ne zaman onlara, ne olduklarını da öğreteceğiz?. Hepsine şöyle demeliyiz: Ne olduğunu biliyor musun?. Sen bir mucizesin. Sen benzersizsin. Geçen bunca yılda senin gibi bir çocuk daha gelmedi. Ayakların, kolların, akıllı parmakların sana yolunu gösterecek. Sen bir Shakespeare, bir Michelangelo, bir Beethoven olabilirsin. Sen her şey olacak yeteneklere sahipsin. Evet, sen bir mucizesin. Ve sen, büyüdüğün zaman, tıpkı sana benzeyen bir başkasına, bir başka mucizeye zarar verebilir misin?. Çalışmalısın, hepimiz çalışmalıyız ve dünyamızı, onun çocuklarına layık hale getirmeliyiz!.."

Paplo Casals

Sevgi,nefes,ışık ve aşkla...

10 Eylül 2014 Çarşamba

Bizim icin Var olan Bolluk- Bereketi Almak

Transformal nefese başladığımdan beri ilerleme kaydetmeye ve öğrenmeye çalıştığım konulardan biri de benim için hazır olan mucizeleri, bolluk- bereketi, hediyeleri, sevgiyi almakla alakalıydı. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim almaya açık olmak kavramı bizim için var olan güzellikleri kolaylıkla kabul etmek ve bize ulaşması için kendimizi açmak. Nefesten önce kendimin almaya kapalı olduğunu dahi bilmiyordum ve hep maddi sıkıntılar çekiyor, istek ve dileklerime hep çok çabayla ulaşıyordum. İstediğim şeylere ulaşmak için ya büyük bedeller ödemem ya da büyük çabalar sarf etmem gerekiyordu. Nefesle birlikte vücudumuzda çalıştığımız noktalardan birinin (akupunktur ve meridyen noktaları) alma noktası olduğunu ve oradaki blokajın seans sırasında açılması ve oraya daha çok nefes gitmesi ile benim de hayatımda bolluk bereketin artmasının doğru orantılı olduğunu öğrendim. Zaten nefese devam ettikçe isteklerime daha kolay ve hızlı ulaşır hale gelmiştim. Buna rağmen eski yazılarımda da bahsetmiştim, melekler bana araba plakaları ile işaretler veriyorlar ve sürekli  ‘AL’ plakalı araçlar görüyordum. Ben bunu hep kendimi almaya açmak olarak yorumluyor ve daha ne yapmalıyım ki diye düşünuyordum. Bu konuda da meleklerden yardım istemeye devam ediyordum. Bir taraftan da Allah’da kaynağın sınırsız ve sonsuz olduğunu biliyor ve bu kaynağın bana aynı sonsuzlukta akmadığına şahit oluyordum. Burada suçlu Allah değil bendim. Kendi sorumluluğumu alıyor ve neden diye Allah’ı suçlamak yerine neden almıyorum diye kendime soruyordum. Evet eskiye göre borçlarımı daha kolay ödüyordum, ne zaman bir ödemem olsa illaki o ay hiç bilmediğim bir yerlerden maaş dışında bir para geliyordu. ( Hatta bir keresinde eşimin taaa üniversiteden hiç hatırlamadığı bir arkadaşı aradı ve 20 yıl önce çok zor bir zamanda 400 Euro eşimin ona borç verdiğini ve şimdi (yıl 2014’de)geri ödemek istediğini söyledi, kız bankacı imiş ve eşimin numarasına banka maaş bilgilerinden ulaşmış ve tam ihtiyacımız olan ayda da borcu bize geri ödedi. Yani paranın nereden geleceği ile kafamızdaki sınırlamaları kaldırmamız lazım. Para sadece maaşla gelmez, her yerden ve her koşulda gelebilir. Kaynak sınırsız ve sonsuz, sadece almasını bilelim.) Gelelim sınırsız ve sonsuz kaynağın bize akmasına neyin engel olduğuna. Bu konu üzerine çalıştıkça ve düşündükçe fark ettim ki almak istediğim şeyleri hep erteliyordum, almak için hep biraz daha borcumuz bitsin o zaman alayım, bu ay acelesi yok bir daha ki aya kalsa da olur diye kendim için almayı erteliyordum. Ben erteledikçe paranın da bana akışını engelliyordum. Ben almıyordum, kaynaktan da bana akmıyordu. Enerji bende tıkanıyordu. Ne kadar harcama gücüm olmadığını düşünsem de kendi istediğim şeyleri başkalarının değil ama sadece kendi istediğim şeyleri, bu bir kitap da olabilir, bir ayakkabı ya da bir kıyafette almayı ertelememeye karar verdim . Hatta özellikle almaya başladım. O ay ödeme gücüm var mı yok mu ona bakmadan aldım. Ne de olsa sınırlar  benim kafamdaydı. Bolluk ve bereket, para akışı ve paranın alma- verme döngüsü bu sayede sağlanmış oluyordu ve herhangi bir tıkanıklık olmadan paranın bana akması, benim kendi ihtiyaçlarımı almamla sağlanıyordu. Ben kendi ihtiyaçlarımı önemsedikçe ve aldıkça para da gelmeye devam ediyordu. Alma- verme dengesi sağlanmış oluyordu. (Tabii burada parayı şuursuzca harcamaktan ve tüketim toplumu olmaktan bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın, sadece benim için ihtiyaç olan ve beni mutlu edecek şeyleri almayı ertelememekten bahsediyorum.) Nihayet meleklerin mesajını doğru algılamıştım. Tabii bunu çözmem biraz zaman aldı. Bugün bu bilgileri bir arkadaşımla paylaşırken, sizlerle de paylaşmam gerektiği aklıma düştü. Sonuçta bir çözüm bulunmuşsa, bir kolay yol varsa ve ben bunu bulmak için uğraşmışsam, diğer insanlar bu bilgiye kolaylıkla, çaba sarf etmeden ulaşmalıydı. Bizim için tecrübe olan ve çabalayarak bulunan şeyler diğer insanlar için daha kolay olmalıydı. Bence tecrübe paylaşılmalıy di ki bu tecrübeden faydalanmak isteyenler de kısa yoldan rahata erebilsinler. Belki de tekamül de ki yerim budur, deneyimlemek ve paylaşmak. Belki de tekamül de hiçbir yerim yoktur, sadece olan yaşanılanı paylaşmaktır.

Sevgi,nefes,ışık ve aşkla …

8 Eylül 2014 Pazartesi

Seyhtan'in Son Gunu- Burak Ozdemir

Tanri' nin Dogum Gunu ve Levh-i Mahfuz kitaplariyla sevdigim Burak Ozdemir' in bir baska kitabida Seyhtan' in Son Gunu, ben tum kitaplarini keyifle okudum. Ozellikle de Kuran-i Kerim' in Turkce mealini okudum ve bana cok sacma geldi diyenlerin mutlaka okumasi gereken kitaplar oldugunu dusunuyorum. Burak Ozdemir bize ogretilen ancak eksik ogretilen bambaska bir dinin kapilarini aciyor. Kuran'daki ayetlerin turkce meallerini ve anlamlarini anlatiyor. Kur-an' in bir suru batini anlami mevcut olup, her farkindalik seviyesinde ayetlerin anlamlari da farklilik kazaniyor. bunlar genelde pek bizlerle paylasilmiyor. Temeli sevgi olan bir din korku kulturu uzerine kuruluyor ve bizlere de ogretiliyor. Herkes ibadetini cennete girmek icin yapiyor, gercekten allah'la bag kurmak icin, onu hissederek ibadet eden pek yok nedense. Burak Ozdemir de iste bu batini anlamlara aciklik getiriyor ve aklinizdaki dinle ilgili sorulara inanilmaz guzel cevaplar veriyor. Bem keyifle takip ediyorum.Sizlere de tavsiye ederim. Asagida yeni kitabindan hosuma giden bir iki bolumu sizinle paylasacagim. Yuregine, emegine saglik Burak Ozdemir....

Sevgi, nefes, isik ve askla...


- Gercek dua nedir bilir misin kucugum? Gercek dua, kolunu kestiginde acik yaranin mikrop kapmasi kadar gercektir. Kolun gercekten kesildiyse , o mikrobik organizmalar seni mutlaka bulacaktir. Dua knedinden feda icerirve mutekamil bir nefsle ettigin gercek duada, sen kolunu gozunu kirpmadan pozitif anlamiyla kesmis olursun. Evrenin neresinde olursan ol, o organizmalar orada varolmayi mutlaka basaracaklardir. Duana donecek olursak, eger bu dua kabul edilmediyse, knedine donup sorusturman gereken nokta NET MIYDIM ? Duanda net misin? Temenni edenlerde misin yoksa sadece talep edenlerden mi? Ne yapacagini arayanlardan misin ne yaptigini bilemeyenlerden mi? Dua ne yaptigini gercekten bilenlerin evrenden aldigi karsiligin adidir. Ne yaptigini bilmeyenlerin yolculugu, ne istedigini gercekten bildigi istasyona gelinceye kadar devam edecektir.

- Insan mucizelerinin altinda hep ayni gizli kahraman vardir. Oz, konusmadigi icin, krediler, tebrikler ve alkislar, mucizelerin figuranlari olan doktorlara, ilaclara, aletlere ve uygulamalara gider. Insan, gercek bir mucize makinasidir. Mucize, zaman zaman yasanan siradisilik degildir. Mucize, kesintisizce faaliyet gosteren perdenin, zaman zaman aralanarak desifre olmasidir.

- Her insan, insan gibi dogar. Rutin bir bicimde, ancak dogumlari talip eden hayat omurlerinden oyle kimlikler ortaya cikar, oyle hikayeler yasanir ki bunlara insan mucizesinin disinda baska bir adla yaklasamazsin. Kimi insanlar ' Keske bu hikaye hic bitmese, bu insan sonsuza kadar yasasa' dedirtir, diger insanlara. Mustafa Kemal bu hikayelerden biridir. Bir rutin dogumun gerceklestigi ancak bu dogumlarin ardinda doldurulmaz bosluklar biraktigi bir hikaye. Ardinda biraktigi bosluk yer yer bir travma halini alir. Insan her canli gibi dogar ve her insan gibi olur. Fakat bu iki noktanin arasinda gezegene damgasini vuracak essiz hikayeler yaratir. Bu, insanoglunun hikayesidir.

Bir Melek yeryuzune indiginde, gokyuzune bir melek olarak devam edecektir.
Oysa Hira donusunde Cebrail, ayni Cebraildir.
Ancak Muhammed ayni Muhammed degildir.
Insan, bir ciplak cocuk olarak dogup, bir ATATURK olarak olebilen,
Tanrisal potansiyelin resmi adidir.

Burak Ozdemir.


8-13 Kasim Trasnformal Nefes Semineri

Bu seminer hayatinizda kendinize vereceginiz en degerli hediye. Kendi seminer deneyimimi de blogumda detayli olarak paylasmistim, Anne karni sicakliginda havuz seansi ve dogum travmalarinin cozulumu, cesitli farkindalik calismalri ve bol bol trasnformal nefes seansi deneyimleme firsati. Egitimden geldigimde hic bir sey eskisi gibi olmadi, hep hayatim daha kolaya ve keyifliye dogru degisti. Mevlana'nin dedigi gibi hic bir gun bir oncekinin aynisi olmadi. Degerli egitmenimiz Nilgul Tavsel' in Sile' de duzenleyecegi ve degerli trasnformal nefes egitmenleri ve koclarinin katilacagi seminer 2014 icin yapilacak son seminer olup, erken kayit indirimi 15.09.2014 de sona erecektir. Seminere kayit formu ve detayli bilgi icin babaminhediyesi@gmail.com adresinden bizimle iletisime gecebilirsiniz.


Sevgi, nefes, isik ve askla



TBF Nefes Semineri ( Level I,II,III)

 8- 13  Kasım 2014 Şile / İstanbul


Nilgül Tavsel`in önderliğinde ve pek çok yerli ve yabancı eğitmenler eşliğinde yapılan 6 günlük muhteşem bir eğitim.

Kişisel Transformal Nefes® Semineri şu an yeryüzünde bulunan en güçlü kişisel gelişim metodlarından biri.

TN® Seminerleri 10 yılı aşkın süredir binlerce insanın yaşamına enerji, canlılık, sevgi, güç ve herşeyden önemlisi ruhsal, zihinsel ve fiziksel sağlık olarak geri döndü!

Transformal Nefes®, 25 yıldır tecrübelerini tüm dünya ile paylaşan uzman metafizik doktoru Judith Kravitz tarafından yaratılmış bir sistemdir. Judith; gırtlak tümörüne yakalandığı yıllarda geliştirmeye başladığı tekniği kendini iyileştimekte kullanıp, büyük başarı elde ettikten sonra bunu tüm dünya ile paylaşmaya başladı.

 Kendisi şimdi tüm dünyayı dolaşarak bu inanılmaz süreci bizlerle paylaşıyor. Son 10 yıl içerisinde 3000 nefes terapisti yetiştirerek, özel ve grup seanslarında yüzbinlerce kişinin yaşamına sağlık ve mutluluk getiren Judith; birçok doktor, sağlık uzmanı, sağlık problemi olan kişi ve ünlülerin yanısıra Amerika’nın en üst seviyelerinde bulunan birçok devlet adamı ile de çalışmalar yaptı.

 Judith’in "Breathe Deep, Laugh Loudly", "Derin Nefes Al, Kahkahalarla Gül" adlı kitabı ise kısa zaman içerisinde tüm dünyadaki nefesçilerin el kitabı oldu.

Nefes yaşam demek! Nefes olmadan yaşam da yok!

Çok basit ve gerçek. Bu dünyadaki yaşamımız ilk ve son nefesimiz arasında oluşuyor. Ondan öncesinde ve sonrasında ne olduğu ise araştırmaya açık, hala bilinmeyen bir konu. Bizler nefes sayesinde yaşamımızı ve kendimizi her yönden iyileştirebilir, güzelleştirebiliriz..

İnsanların 90%’ı nefes alma kapasitelerinin 30%’unu kullanıyor.

Nefesimizi ciddiye almıyoruz. Daha da kötüsü, nefessizliğimizi ciddiye almıyoruz. Bedenimizi oluşturan hücrelerin tamamı oksijen bazlı olmasına rağmen biz tam ve açık bir nefese sahip olmadan bedenimize ihtiyacımız olan oksijenin tamamını sağlayamıyoruz.

Transformal Nefes® semineri içerisinde 12 tam nefes seansı yapıyoruz. Bu seanslar sayesinde nefes tamamen açılıyor, bağlantılı, doğal ve aktif şekilde akmaya başlıyor, bu da bize sağlık, enerji, canlılık ve denge olarak geri dönüyor.

Tüm negatif düşünceler ve bastırılmış duygular hücre hafızamızda negatif enerjiler olarak yer alıyor.

 Yaşamımızda travmatik veya hoşlanmadığımız bir tecrübe ile karşılaştığımızda nefesimizi tutuyoruz. Çünkü bilinçaltımız bizi bu durum karşısında korumaya çalışıyor. Bunun anlık bir yardımı olsa da nefesimizi tutmak olumsuzluğu bastırarak içimize itmemize, hücre hafızamıza hapsetmemize neden oluyor. Hücre hafızamıza hapsettiğimiz bu negativite bilinçaltımız tarafından sürekli olarak kontrol ediliyor, dışarı çıkmaya çalıştıkça bastırılıyor, bu da kendimizi halsiz ve bitkin hissetmemize, sağlığımızı kaybetmemize neden oluyor.

Hücrelerimizdeki bu negatif enerji hücre sağlığımızı, gündelik yaşamımızı, ve kendimizle ilgili görüşlerimizi negatif yönde etkiliyor. Transformal Nefes® süreci ve bedenimize giren yüksek oksijen frekansı sayesinde elektro manyetik frekansımız daha yüksek bir duruma geçiyor ve düşük enerji frekansı yüksek enerji frekansı ile karşılaştığında düşük enerji yükseğe doğru çıktığı bilinçaltımızda geçmişten kalan negatif enerjiler açığa çıkmaya ve temizlenmeye başlıyor. Transformal Nefes® Semineri içerisinde yapacağımız Transformal Nefes® Seansları negatif düşünce ve bastırılmış duygularınızı doğal ve pozitif bir duruma dönüştürecek, bu da daha neşeli, sevgi dolu, kendi ile son derece barışık ve daha sağlıklı olmanızı sağlayacaktır.

 Yaşam kaynağımız ile ancak nefes sayesinde bağlantı kurabiliyor ve yaşam enerjimizi ancak nefes sayesinde yaşamımıza alabiliyoruz.

Batı ve Doğu dinlerinde, öğretilerde ve spirituel yaşam biçimlerinde nefes Tanrı’ya ve evrensel zekaya bağlanabilmenin doğrudan ve güçlü araçlarından biri olmuştur. Nefesimizi açtığımızda nefesimiz aktive olmaya başlar. Bu durumda iken sanki biz değil içimizdeki birşey, bir güç, bize nefes aldırıyormuş gibi bir his verir. Bu, aktif durumdaki yüksek bilinç frekansları ile bağlantıya geçmemizi kolaylaştırır. Eğer bu yüksek frekansa tamamen teslim olabilirsek mistik bir tecrübe yaşamamız ve rahatsızlığımız ne olursa olsun şifa bulmamız mümkündür. Transformal Nefes® Semineri evrenin mucizevi kanunlarını kullanarak günlük yaşamımızda bile daha yüksek farkındalığı tadabilmemizi, anda olabilmemizi, aldığımız her nefeste İlahi Kaynağın yol gösterişini hissedebilmemizi sağlayacak şekilde oluşturulmuştur.

Seminer Programı:
Her gün iki tam nefes seansı yapılarak, nefesin açılması ve aktive olması sağlanır.
Nefes çalışmaları, ılık havuzda yapılacak nefes seansı gibi değişik yöntemlerle de uygulanarak, şifalandırma hızlandırılır.
Her sabah, güne harika bir Kick off ritüeli ile başlanır, seminer boyunca uygulanan çalışmalar arasında;
Tibet’in Gençlik Pınarı Egzersizleri
40 Günlük Bolluk programı
100 Neşe Nefesi ve Kundalini Nefesi
Ses Meditasyonları da bulunur

Judith Kravitz’in, spirituel bir yaşam yaratma ile ilgili bilgilerini de paylaşacağı konuşmaların yanısıra aşağıdaki konular da işlenecektir:
The Work / Çalışma - Byron Katie
The Power of Now /Şimdinin Gücü – Eckhart Tolle
Meditation and Practice / Meditasyon ve Uygulama
Dyadic Process / Diyatik Egzersizler
A Course in Miracles / Mucizeler Kursu


Transformal Nefes® süreci:
TN® evrenin şu ana kadar olan en etkili kişisel iyileştirme metodudur.

Terapist ve eğitmen yetiştirmede uzman bir kuruluş.
"Güven," transformasyonun en önemli unsurlarındandır. Değişim hiçbir zaman kolay olmaz: Zihnimizin, değişen şey ne olursa olsun, otomatik bir korku tepkisi vardır. Bu yüzden terapistlerimiz seminer boyunca kişisel destek sağlarlar. Tüm eğitmenler ve terapistler sizinle aynı süreçten geçip uzmanlık kazandıkları için ihtiyacınız olan zamanlarda ihtiyacınız olan bilgiyi, ilgiyi ve desteği verecekler, böylelikle kişisel dönüşümünüzde size engel olan her ne ise onu aşarak arınmanıza yardımcı olacaklardır.

Grup süreci ve "rahatlık" alanınızın dışına çıkma;
 Normal rutininizden, işinizden, hayatınızdan, ailenizden ve arkadaşlarınızdan ayrı geçireceğiniz bu 6 gün, size yaşamınızın dışına çıkarak yaşamınızı netlikle görme fırsatı doğuracak. Yaşamınızın, gündelik hayatın itiş kakışı olmadan transforme olması daha kolaydır. Bir yandan da bu değişimin tamamen yabancı insanların olduğu bir ortamda olması derinlerde kök salmış bir güvenlik probleminizi yüzeye çıkartıp transforme olmasını sağlayacaktır. Bilin ki her çıkış bir inişten sonra gerçekleşir, ve bir iniş tek bir nefes ile  tek bir saniye içerisinde çıkışa dönüşebilir.

Üst üste güçlü transformasyon araçları
TN® semineri başarı ve etkiden oluşur. Seminerde her anın, her saniyenin ve olan biten herşeyin bir nedeni vardır. Her adım sizi transforme edebilmek için atılır.

Geçmişinizle barışarak başlayacağız. Daha sonra "şimdi" yi kabullenişle devam edeceğiz. Son olarak ise geleceği yaratacak gücünüz üzerine konsantre olacağız.

Kişisel Transformal Nefes® Seminerinin iyi niyeti.
Judith Kravitz, eğitmenler ve terapistler bu seminere 25 yıldır destek veriyor. Şu ana kadar tüm dünyada binlerce kişi bu sistem ile tanıştı. Binlerce spirituel lider bu transformasyona destek veriyor ve TN®’nin güçlü ve saf enerjisi bize gerçek şifanın olduğu özel ve kutsal zamanlarda destek oluyor.

Seminer Ekibi Hakkında

Eğitimler her 2-3 kişi için bir yaşam/nefes koçunun desteğiyle verilir. TN® koçları ve eğitmenleri katılımcıların geçtiği aşamalardan geçmiş ve bizzat kendi deneyimleri ile profesyonel hayata adım açmış kişilerden oluşmuştur. İhtiyacınız olan zamanlarda ihtiyacınız olan bilgiyi, ilgiyi ve desteği verecekler, böylelikle sizi geri çeken her ne ise onu bırakarak teslim olabilmenize yardımcı olacaklar.

Seminer otelleri TBF tarafından, genellikle şehir kalabalığından ve hava ve manyetik kirlilikten uzak bölgelerde özenle seçilir.

Otel ücreti, seminer eğitim ücretine dahil değildir. Otel ücretleri tam pansiyon konaklama şeklindedir.




Tam Gunluk Transformal Nefes Workshop

Evet  17.Agustos.2014 de Studyo Biz de tam gunluk transformal nefes workshop i gerceklestirdik. Neler yaptik biraz bahsetmek istiyorum. Oncelikle transformal nefesin fiziksel, zihinsel ve duygusal ve ruhsal seviyelerinden bahsettik ve bunlarin hayatimiza etkilerinden konustuk. 2 tam transformal nefes seansi ve bir tanede 100 nese nefesi deneyimledik. Cesitli farkindalik calismalari yaptik. Sesin sifasindan faydalandik ve ses medtasyonu yaptik, Oyunlar oynadik. Gelen katilimcilarimiz ve nefes koclarimizla unutulmaz bir tam gun gecirdik. Dolu dolu ve keyifli bir deneyimdi. Katilimcilarimiz geldiklerinde ki stres ve sikintiyi omuzlarindan atarak ve yeni farkindaliklarla aramizdan ayrildilar. Nefeslerinin gucunu kesfettiler. Zaten asagidaki resimlerden de eglencenin ve keyfin isigi sizlere ulasacaktir. Yeni workshopumuzun da tarihi  belli oldu ve  20.09.2014 de , siz de hafta sonunda farkli bir deneyim yasamak istiyorsaniz, bekleriz.

Sevgi, nefes, isik ve askla ...







Sectigimiz renkler ve etkileri





RENKLER
Renkler hayatımızın parçası. Peki renklerin hayatımızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz? Renk seçiminin kimi zaman karakterimizi yansıttığından ya da  seçtiğimiz rengin bize olumlu ve olumsuz etkileri olduğundan haberiniz var mı?
KIRMIZI : Bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Mutluluğu temsil eder. Kırmızı renk, fiziksel olarak; ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda; bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir.
İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır.
YEŞİL : Duygusal olarak bizi en çok etkileyen bir organımız olan kalp organının , bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır.
SİYAH : Duygusallığı ve hüznü simgeler. Gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde ve batıda siyah matemi temsil ederken, Japonya'da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih ederdi.

MAVİ : Vücudumuzda boğaz bölgesini yansıtan bir renktir. Mavi renk gökyüzünün ve geniş ufukların, denizin simgesidir. Sınırsızlığı ve uzak bakışlılığı simgeler. Huzuru temsil eder ve sakinleştirir. Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanır, nazar boncuğu o yüzden mavidir. Batıda intiharları azaltmak için köprü ayaklarını maviye boyarlar. Duvarları mavi olan okullarda çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmıştır.

LACİVERT : Kozmik renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi, verimliliği simgeler. O yüzden dünyadaki firmaların yarıdan fazlası logolarında laciverdi kullanır. Lacivert giyen kişiler kendilerini çok daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü imajı bırakır.

MOR : Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih , yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, insanların bilinçaltını  korkuttuğu saptanmıştır. İntihar edenlerin beğendiği renktir.

PEMBE : Uyum ,neşe , şirinliğin ve sevginin simgesi. Rahat hissettiren ve dinlendiren bir renktir. Bu yüzden bazı büyük mağazalar tezgahtarlarına pembe üniforma giydirir ki, müşteriler kendilerini rahat hissetsin diye. Pembe aynı zamanda çocuk rengidir.
SARI : Sarı zeka , incelik ve pratiklikle ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin sembolüdür. Dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür.

BEYAZ: Temizliği ve saflığı temsil eder. İstikrarı, devamlılığı simgeler. Politikacılar beyazı pek severler, çünkü temiz, dürüst izlenimi vermek isterler...  
KAHVERENGİ : Gerçekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. Kansas Ünv.’de bir sergide, duvarların rengi değiştirilebilir hale getirilmiş. Fonda beyaz kullanıldığında insanlar sergide yavaş hareket etmiş. Fon kahverengiye döndüğünde ise insanlar müzede daha çok yeri daha az zamanda gezmişler. Kahverengi insanı hızlandırır. Bu yüzden fastfoodlar iç mekanda kahverengi kullanır. Kahverengi toprak rengidir. Kıyafetlerde pek tercih edilmez, çünkü kahverengi giyen insanlar kalabalıkta dikkat çekmezler.


Not : Fotograf ve yazi internetten alintidir, kaynagi bulunamammistir.

Isik hep var...






Dışındaki hava karardığında, içindeki ışığı yak..Azimli insanın güneşi içinden doğar …

Mümin Sekman


“İnsanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır”

Ashley Montague

Mutlu olmak mi Hakli olmak mi?




Barış istersiniz. Barış istemeyen hiç kimse yoktur.
ama içinizde dramı isteyen bir şey vardır.
onu şu anda hissedemeyebilirsiniz.
içinizdeki tepkiyi tetikleyen bir durumu ya da bir olayı beklersiniz:
birinin sizi o ya da bu nedenden suçlaması, size saygı duymaması,
bölgenize izinsiz girmesi,bir şeyleri yapma tarzınızı sorgulaması,
para hakkında tartışması gibi...

o zaman içinizden yükselen ve belki düşmanlık ya da öfke kılığına bürünmüş korkuyu,
o güçlü enerji akışını hissedebiliyor musunuz?

kendi sesinizin sert çıktığını, bağırıp çağırdığınızı duyabiliyor musunuz?
zihninizin pozisyonunu, savunmak, suçlamak, saldırmak,
haklı çıkarmak için yarıştığını hissedebiliyor musunuz?

diğer bir deyişle, bilinçsizlik anında uyanabiliyor musunuz?
içinizde savaşta olup tehdit edildiğini hisseden ve ne olursa olsun
hayatta kalmaya, bu tiyatro oyununda zafer kazanan karakter olarak
kimliğini korumaya çalışan bir şeyin varlığını hissedebiliyor musunuz?
huzurlu olmaktansa haklı olmayı tercih eden
bir şeyin varlığını algılayabiliyor musunuz?

ego savaşta olduğunda, hayatta kalmak için savaşmanın bir illüzyondan ibaret olduğunu sakın unutmayın.
farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür.
ona aynı zamanda varlık adını vermemizin nedeni budur.

insan varlığının nihai amacı ya da diğer bir deyişle sizin var oluş amacınız o gücü bu dünyaya getirmektir.
sadece farkındalık  sizi egodan kurtarabilir ve ancak şimdi'de var olabilirsiniz."

Baris mi yoksa dram mi ?

Eckhart Tolle

Neden kizinca bagiririz ?

"Neden Kızınca Bağırırız" Hindu bir keşiş yıkanmak üzere gittiği Ganj nehrinin kıyısındayken, birbirine kızgınlıkla bağıran aile üyeleri görür. Öğrencilerine döner ve gülümseyerek onlara şöyle sorar. Neden insanlar birbirlerine öfkeli bir şekilde bağırırlar? ... Öğrenciler bir süre düşünürler, içlerinden biri "Çünkü sükûnetimizi kaybederiz ve bağırırız" der. "Ama hemen yanınızdayken neden ona bağırıyor olabilirsiniz? Ona söylemek istediklerinizi yumuşak bir şekilde de söyleyebilirsiniz" diye sorar Keşiş. Öğrenciler başka cevaplar da verdiler ama hiç biri diğer öğrencileri tatmin edecek şekilde bir cevap veremez. En sonunda keşiş şu açıklamayı yapar. İki insan birbirine kızgınken kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzaklığa rağmen kendisini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalır. Ne kadar kızgınlarsa uzağı yakın edebilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. İki insan birbirine âşık olduğunda ne olur? Birbirine bağırmaz tam tersi yumuşak bir şekilde konuşur. Çünkü kalpleri dip dibedir. Aradaki mesafe ya yoktur ya da yok denebilecek kadar azdır..." Keşiş devam eder " Birbirlerini daha çok severlerse ne olur? Konuşmadan sadece fısıldaşarak daha da yakınlaşır ve sevgi düzeyini arttırırlar. En sonunda fısıldaşmaya da gerek kalmaz sadece birbirleri ile bakışırlar ve bu yeterlidir. Bu da insanların birbirlerini sevdiklerinde yakınlaşma anlamında ulaşabilecekleri son noktadır" Öğrencilerine bakar ve şöyle der; Tartışırken gönüllerin birbirinden uzaklaşmasına izin vermeyin. Birbirinizden daha da uzaklaşmanıza yol açacak kelimeler sarf etmeyin çünkü bir de bakarsınız ki bir gün o kadar uzaklaşmış olursunuz ki geri dönüş yolunu bulmak mümkün olmaz.


Not : Fotograf ve yazi internetten alinti olup, kaynagi bulunamamistir.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Mutluluğun Anahtarı

Bugün evden çıkınca güneşle birlikte içime dolan yaşam enerjisiydi bence mutluluk. Gördüğüm bir plaka ile sürekli bana hayatın al demesi ve benim verme üzerine kurulu hayatımda bir türlü almaya beceremem üzerine hemen meleklerden yardım istedim ve bana hayatın sunduğu bolluk, bereketi , mucizeleri, hediyeleri almayı öğretin dedim. Öğrenmeye hazırım bu konuda neyi fark etmem gerkiyorsa, neyi görmem gerekiyorsa gösterin. Almayı içselleştirmeye niyet ettim. İlk başlarda iltifat bile kabul etmezdim ya da yardım almayı kesinlikle reddederdim. Tüm bunların sisteminin almaya kapalı olması ile iligli olduğunu anladığımdan beri biraz kendimi eğittim. Şimdilerde bana teklif edilen yardımlar özenle kabul etmeye çalışıyorum ya da bana edilen iltifatları yok falan demeden teşekkür ederek kabul ediyorum. Çünkü biz almayı öğrendikçe maddi sıkıntılarımız bitiyor, hediyeler kolaylıkla gelmeye başlıyor ve bize sunulması gereken ve biz elimizi açmayı reddettiğimiz için bize ulaşamayan her şey bir anda hızlı bir şekilde bize gelmeye başlıyor. Sürekli AL şeklinde plakalar gördüğümden bu kısmı biraz fazla uzattım sanırım. Gelelim mutluluk kısmına, güneşe uyanmak, arabayla trafiksiz bir yoldan keyifli ruhsal çıkarımlar yaparak işe gelmek, ruhunu sıkmayan hatta keyifli sohbetler ettiğin bir iş yeri, nefes terapistliği gibi kendini manevi olarak inanılmaz doyuma ulaştıran bir hobi, sağlıklı olmak ve daha bir sürü şey sayabilirim bugün mutlu olmak için. Bunlar benim mutluluk kaynaklarım ama inanın bu ve bundan fazlası sizlerde de mevcut. Sadece söylenmekten ve şikayet etmekten belki farkına varamıyorsunuz. Kendinizi enerjiniz düşük olduğunda ya da mutsuz hissettiğinizde genelde iki seçeneğiniz hep vardır. Ya mutsuzluğu devam ettirmek ya da sahip olduğunuz ve şükredeceğiniz şeyleri saymaya başlamak. O anda algınızı mutsuzluktan bir nebze uzaklaştırır ve sahip olduğunuz, sizi mutlu eden 10 şeyi saymaya başlasanız hemen modunuzun yükseldiğini göreceksiniz. Yavaş yavaş bakıcaksınız ki 10 da olmuş 11 de 12 de. En sonunda aslında şükredecek ne kadar da çok şeyimiz olduğunu görünce inanın demin ki mutsuzluktan eser kalmayacak. Hayatta şartlar ne olursa olsun hep özgür irademizle şeçebileceğimiz iki seçenek mutlaka olur. Her zaman iyiyi ve daha iyiyi görmeye niyet edersek, enerji frekansımızı düşürmeden keyifli bir hayat sürebiliriz. Bence denemeye değer.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla...

19 Haziran 2014 Perşembe

Denizi Düzeltmek

''Denizi mala ile düzeltemezsiniz.'' demiş Ege Cansen bir televizyon programında,arkadaşım da bu sözü facebookda paylaşmış. Söz üzerine biraz düşününce bu yazı çıktı ortaya. Sanırım sorun bizim herhangi bir araçla denizi düzeltmeye çalışmamızda. Hatayı en başta yakıyoruz yani denizi düzeltmeye çalışarak. Aslında deniz olan haliyle mükemmel, bazen dalgalı, bazen sakin ... Bizse yapamayacağımız bir şey için kendimizi yoruyoruz ve bir ömür çabayla geçiyor. Tek hedefimiz var asla gerçekleştiremeyeceğimiz bir amacın peşinden koşmak, denizi düzeltmeye çalışmak. Biz düzletmeye çalıştıkça hem kendimiz hem çevremiz yoruluyor. Her şey bizi zorlamaya başlıyor.Aslında tüm hayat birleşmiş bize  ''denizi düzeltme '' uyarısında bulunuyor ama biz anlamıyoruz. Hala uğraşıp,didinip denizi düzeltmeye çalışıyoruz. Biraz arkamıza yaslansak ve gördüğümüz haliyle denizi kabul etsek. Sadece seyretsek, hiç müdahale etmeden. Gördüğümüzü kabul etsek, yargılamadan, sorgulamadan, kendimizi yormadan. İnsan olarak gücümüzün bazı yerlerde sınırlı olduğunun farkına varsak ve ısrar etmesek değiştiremeyeceğimiz şeyleri değiştirmek için. Hayatın ve kolay yaşamanın da sırrı burada gizli işte. Denizin dalgası, sakinliği, rengi tüm bunlar Yaradanın işi ve biz ne kadar karışsak da bizim elimizde değil değiştirmek. Değiştirmeye çalıştıkça kendimizi yıpratıyoruz. Düzeltmeye çalıştıkça bir sarmalın içinde mutsuzca kayboluyoruz. Hayatın tadını, anlamını, keyfini kaybediyoruz. Çünkü hayat amacımız  biz farkına varmadan keyifli yaşamaktan sadece denizi düzeltmeye odaklanıyor. Bu da beraberinde negatif bir frekans ve stres, yorgunluk, mutsuzluk getiriyor. Hayata da bu açıdan bakarsak, düzeltmeye çalıştığımız her konuda ben şimdi, denizimi düzeltmeye çalışıyorum acaba sorusu kafamızda bir yerlerde olursa, inanın yavaş yavaş düzeltmekten vazgeçtiğimizi göreceğiz. Sonrasında dingin bir hayat bizi bekliyor olacak. Mevcut hayatımızda değiştiremeyeceğimiz şeyler için mücadeleyi bırakmak ve keyif, huzur, neşeyle bir hayat sürmek. Elimizdeki malaları bırakmak ve özgür olmak. Kabulde kalmak. Denizi mevcut haliyle kabul etmek. Bu kabul, birazda hayata ya da Yaradana duyduğumuz güvenle ilgili. Güvenmediğimiz için bırakamıyoruz. Bizim elimiz değerse en iyisi olacağını düşünüyoruz. Sürekli mükemmeli yaratmaya çalışıyoruz. Oysa su akar yatağını bulur derler ya işte bu kadar basit olan. Biz müdahaleyi bıraksak, mala ile denizi düzeltmeyi bıraksak her şey bizim hayrımıza gerçekleşecek zaten. Olan her şey de biz müdahaleyi bıraktığımız için daha kolay olacak. Artık fark edeceğiz ki çabasız da isteklerimize kavuşabiliyoruz. Hayat eşittir mücadele değil artık öğreniyoruz. Hayat eşittir huzur, keyif, bolluk ve bereket. Denizden elimizi ayağımızı çektiğimizde aslında dalgayı da bizim huzursuzluğumuzun yarattığını görüyor olacağız. Hayatımıza biraz yavaşlık, biraz sakinlik ve biraz sessizlik getirdiğimizde denizde bizim gibi sakin görünecek gözümüze. Baktığımız her yerde kendi iç dünyamızı görüyoruz birazda. Biz değiştikçe etrafımızda değişecek. Hayatımıza sakinlik ve huzur istiyorsak eğer iç dünyamızda kendimizle olan sükuneti sağlamamız gerekiyor. İç sesimizle yani özümüzle kavgayı bırakırsak denizi  de düzeltmeye gerek kalmayacaktır.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...

17 Haziran 2014 Salı

İstemeyi iste önce




Çok sevdiğim bir kitap Tanrı'nın Doğum Günü ve onun yazarı Burak Özdemir'in kendi internet sitesinden özel bir paylaşım
 '' İstemeyi İste Önce ''...

http://www.burakozdemir.org/page/24/

Hayat Beni Neden Yoruyosun?

Bu resimdeki kadar bağımsız ve özgür olmak mümkün mü hayatta. Bir sürü zorunluluktan kurtulmak, yavaş bir hayat sürmek, hep keyif alacağın şeyleri yapmak, bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama biz ne kadarını başarabiliyoruz ki. Hep bir koşuşturmaca içinde geçiriyoruz günlerimizi. Hep zorunluluklar, hep bir kısır döngü, hep bir yaşam mücadelesi. Yapmak zorunda olduklarımızdan oluşmuş bir hayat. Yapmak istediklerimizin farklı yapmak zorunda kaldıklarımızın apayrı olduğu bir hayat. Böyle olunca da aslında keyif almak için gönderildiğimiz dünya da eziyet çeker hale geliyoruz. Aslında basit yaşadığımızda çok da fazla bir şeye ihtiyacımız yok. Biz önce kazanacağımız parayı keyifle harcamak için sevmediğimiz işlere giriyoruz,sonra bir bakıyoruz ki o işin esiri olmuşuz. Parayı kazanıyor ve aylık ödemeleri yapıyoruz,tekrar para kazanmamız gerekiyor. Sonra keyifle yaşamak için yapmak zorunda kaldığımız iş bize zorunluluk olarak geri dönüyor. Çalışmalıyız çünkü gelecek ayda yapılacak rutin ödemelerimiz var. İşte bu sürmenajda gidip geliyoruz. Durup düşününce de ne sevdiğim bir işi yapıyorum, ne keyifli bir yaşam sürüyorum,ne de kazandığım paranın bir hayrını görüyorum. Bunca okullar okuyoruz, iş hayatında bunca kaprisler çekiyoruz, sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır. Günü kurtarmak ve işte öylesine yaşamak bizimkisi. Bu sarmaldan çıkmak için sanırım tüm bizi bağlayan gereksinimlerden kurtulmak lazım. Zorunlu yaptığımız her şeyi belki birden değil ama yavaş yavaş hayatımızdan çıkarmak lazım. Canımızın istemediği şeyleri yapmamayı seçmek, içeride özgür bir ruhumuz var ve biraz onun sesine kulak vermek lazım. Aslında en doğru nasıl mutlu olurumu en iyi o biliyor. Bir kulak versek, bir sesini duymaya çalışsak, o sese güvenmeyi biraz öğrensek belki de çoğu zorunluluk hayatımızdan kolaylıkla çıkacak. Kuşlar gibi özgür olacağız. Belki başta bu kolay olmayacak ama her gün bir kez içimizdeki sese kulak verip, onun dediğini yapsak, hem daha mutlu olacağız hem de o sese olan güvenimiz artmaya başlayacak. Sesi dinledikçe de göreceğiz ki eski zorunluluklardan kurtulmuş, daha özgür ve daha mutlu bireyler haline gelmişiz.Peki nefes bunun neresinde bize yardımcı olacak. Nefes hem iç sesimizi duymamızı kolaylaştıracak hem de kendi isteklerimizi başkalarının ne der demesini düşünmeden yapma cesaretini sağlayacak. Aldığımız her transformal nefes seansı farkındalıklarımızı arttırırken,biz aslında şu anda neyi yapmak istiyoruz? Hayat amacımız en? Bu iş beni mutlu ediyor mu? Gerçekten bu hayatımı yaşamak istiyorum? gibi sorularımızın cevabını kendi kendimize keşfetmemizi sağlayacak. Sorular cevaplandıkça da kısır döngüler teker teker çözülmeye başlayacak. İsteklerimiz daha net olacak ve içimizdeki sesi daha yüksek duymaya başlayacağız. Duydukça ve dinledikçe daha mutlu, neşeli, huzurlu bireyler haline geleceğiz.Şu anda yaşadığımız hayatı biz seçtik, değiştirmek de bizim elimizde. Bugün düşündüklerimizle, mutluluk seviyemizle ya da streslerimiz,korkularımızla yarınımızı yaratıyoruz aslında. Bugün seçeceğimiz korku ya da mutluluk enerji frekansı, evrene yaydığımız enerjinin de frekansı aynı zamanda ve evren bizden hangi frekansı alırsa o frekansı bize geri yansıtıyor. Ne dersiniz şimdi nasıl bir enerji yayıyoruz etrafımıza bir düşünmek ve eğer bu frekans negatifse onu değiştirmek gerekmez mi. Şimdi derin bir nefes alalım ve negatif bir frekanstaysak onu nefesimizle pozitife çevirelim. Sizi mutlu eden bir anı ya da bir mekanı düşünüp, bir kaç derin nefes almanızı rica ediyorum. Bunu her gün bir kaç kez yaparsak yaydığımız enerjiyi negatiften pozitife çeviririz. Nefesimizle negatifi pozitife dönüştürmek ve gelecekte istediğimiz hayatın frekansını yaymak ihtiyacımız olan tek şey. Aldığımız her nefesin farkına varmak , her nefes için şükretmek ve olabilecek olanın en iyisini seçmek. Az bağımlılık, çok özgürlük ve bol neşeli nefesler olsun,ki öyle zaten.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla...

9 Haziran 2014 Pazartesi

Nefs ve Nefes

Nefs ve nefes, ikisi arasında büyük bir bağlantı var. Nefes terapisi aslında bir nevi nefs terbiyesi. Nefes seanslarına devam ettikçe çünkü bambaşka bir dünyanın kapıları aralanıyor ve asla eski sen olamıyorsun. Aldığın her nefesle aslında yaptığın yanlışları yavaş yavaş, sen ne kadarına hazırsan o kadar fark ediyorsun. İnsanları, hiç hayatlarını bilmeden dışarıdan gördüğün haliyle yargılamanın yanlışlığını anlıyorsun. Hayatından şikayet etmekten vazgeçiyorsun. Başka insanlar hakkında arkalarından konuşurken başta kendinden rahatsız olmaya başlıyorsun, sonra zaten bu sana yanlış geldiğinden hiç kimse hakkında yorum yapmaz hale geliyorsun. Sana zarar veren insanları suçlamayı bırakıyorsun. Onlarında yaptıklarıyla iligli bir sebepleri olduğunu ya da sana öyle davranmalarının seni geliştirdiğini, sana bir şeyler öğrettiğini daha iyi anlıyorsun. Olan olayları daha çok olduğu gibi kabul etmeye başlıyorsun. Nefs, nefesle terbiye edildikçe kabul seviyesi de otomatik olarak artıyor. Hayatın kontrolünü elinden bırakmak da nefs terbiyesiyle alakalı ve nefesle yavaş yavaş daha az şeyi kontrol eder hale geliyorsun. Nefs terbiye oldukça daha maddiyat değil de daha maneviyat ortaya çıkıyor. Kuş sesi daha bir anlamlı geliyor kulağa, bir çiçeğin yaradışılı ya da kokusu, bir ağacın her hava koşuluna ayak uydurması daha çok anlam kazanıyor. Vücut nefes aldıkça başka bir algı açılıyor, insanın gözlerinden bir perde kalkıyor ve elinin altında her zaman olan ve hiç farkında olmadığın değerler önem kazanıyor. Tüm bu değişiklikler için nefes sadece nefes yeterli , yapılacak başka hiçbir şey yok.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Kimin İşi

Hayat bizi bazen en çok da bizim yüzümüzden yorar. Biz çünkü etrafımızı kontrol etmeyi severiz. Tamamen iyi niyetimizden tabiki. Biliriz ki biz her şeyin en iyisini yapıyoruz, etrafımızdaki yakınlarımız,arkadaşlarımız için de her şeyin en iyisini istiyoruz, o zaman her şeyi onlar için de biz organize edelim. Hep en iyi seçeneğin ne olduğuna dair bir fikrimiz vardır ve tesadüfe bakın ki hep de en iyi fikir bizimdir. Herkese akıl veririz, bize sorulsun sorulmasın, herkese iyi niyetle halledecekleri işler konusunda yardımcı olmaya çalışırız. Diyeceksiniz ki bunda kötü olan ne var. Tabii ki kötü olan bir şey yok ancak böyle yaptıkça yıllar geçtikçe bir bakmışız ki herkesin her işini biz halleder hale gelmişiz. O kişiler de nasıl olsa bizim en iyi şekilde halledeceğimizi bildiklerinden başlarına gelen en ufak bir olayı bile bize hallettirir hale gelmişler. Onların bir suçu yok, onları biz alıştırmışız buna. İşte bu kimin işi kısmı da tam buradan çıkıyor. Nefesle ve bu yöntemle tanıştıktan sonra benim işim çok kolaylaşmıştı. Bakalım sizde nasıl sonuçlar ortaya çıkacak. Öncelikle yöntemi anlatmak istiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam eğer yöntemi bulan Byron Katie idi. Yöntem dünyada üç iş olduğundan bahsediyor, '' benim işim'',  ''senin işin'', ''onun yani Tanrının (Allah, Kaynak,Yaratıcı güç) işi'' .Bir olay olduğunda dur ve bak diyor ''bu kimin işi ''. Eğer benim işimse halledeceğim ama başkasını ilgilendiren bir iş ise susmayı seçeceğim. Mesela sabah kalktığınız camdan dışarı baktınız acayip yağmur yağıyor. Bu değiştirebileceğiniz bir durum değil ve yağmurun yağması Tanrı'nın işi . Yağmura sinirlendiğinizde aslında siz kendi işiniz olmayan bir şey için sinirleniyor, ve Tanrı'nın işine karışıyor olursunuz. İş yerinde yanınızdaki arkadaşlarınız bir konu hakkında tartışıyorlar, sizin konu ile hiç alakanız yok ama sizde bir kaç cümle söylüyorsunuz diyelim, burada yaptığınız başkasının işine karışmak oluyor. Ben bu tekniği öğrendikten sonra eskiden karışmam gereken bir durum olduğunda hemen düşünüyordum acaba şimdi bu kimin işi .Başta karışmamak biraz zor oldu, çünkü en iyi yöntem benim bildiğimdi ve onlara iyi niyetle yardım etmek istiyordum. Susmak ve yorum yapmamak çok zor geldi . Sonraları ama çok işime yaradı. Şimdi bir şey olduğunda hemen bu kimin işi diyorum ve ve kendi işim dışındakilere müdahale etmiyorum. Bu yöntemi öğrendiğimden beri mesela koşulsuz bir kabul içindeyim. Hiç hava durumundan dolayı mutsuz olduğum ya da kızdığım olmuyor. Çünkü biliyorum ki artık bu Tanrı'nın işi ve karışmamalıyım. Gördüğüm havayı kabulleniyorum ve gereksiz söylenmelerle günümü mahvetmiyorum. Peki bu yöntemi kullanınca neler oldu hayatımda derseniz, bir kere inanılmaz bir sadeleşme oldu, fark ettim ki kendi işim olmayan ne çok şeye karışıyormuşum. Karıştığım her şeyi çözmeye çalışmak beni ne kadar çok yoruyormuş. Aslında yapmam gereken daha az şey varken ben benim işim olmayan şeyleri de üstlendiğimden ne çok işim artıyormuş ve bir de insanlara her işi bana yaptırıyorlar diye kızıyormuşum. Hem kendim daha iyisini yapacağım için başkasının işini üstleniyorum hem de onlara bir işi beceremiyorlar bana yaptırıyorlar diye kızıyordum . Hem kendimi mutsuz ediyorum hem de yakınımdaki insanları. Onlar neden mutsuz oluyorlar derseniz şöyle ki aslında ben onların tekamül süreçlerini geciktiriyordum. Almaları gereken sorumlulukları almalarını engelliyor, onların yapması gereken şeyi ben yapıyorum ve onlara başarma duygusunu tattırmıyorum. Onlarda kendilerini hem mutsuz, hem beceriksiz, hem başarısız hissediyorlar. Neden, benim farkında olmadığım, kamufule olmuş şekilde beni ele geçiren egom. Ben onlardan daha iyi biliyorum, daha kısa sürede , en iyisini sadece ben yaparım bilinçaltı kalıbı ile onların bir şeyleri başarmasını engelliyorum. Peki bugüne kadar bu egoyu neden fark etmiyorum çünkü bilinçaltı kalıbı yukarıdaki gibi iken ego kendini sarmış sarmalamış bana en şirin haliyle, sen onların işlerini kolaylaştırıyorsun kalıbıyla, onları mutlu ediyorsun kalıbıyla sunuyor da ondan uyanmıyorum ve herkese yardım ediyorum iyi niyetiyle egomu beslemeye devam ediyorum. Bu hayatta herkes yetişkin hatta bir çocuk bile bir yetişkin ve ne yapmaları gerekiyorsa ellerinden gelenin en iyisini yapabilecek kapasitede. Onları düzeltmeye çalışmak da yaradanın işine karışmak aslında. Gerisi bizim egomuz. Eğer bizden daha az biliyor ya da eksik yapıyorsa da zaten öyle yapması lazım ki tekamül sürecinde ilerleyebilirsin. Hatalar yapsın ki hatalarından öğrensin ve yoluna keyifle, başarma duygusuyla devam etsin. Bırakalım biz onları engellemeyelim. İş bizim işimiz mi önce onu bir dakika düşünelim ve sadece kendi işimizi yapalım. Böyle olursa hem biz rahatlayacağız hem de bize yakın olan insanlar. İnanın bir süre sonra kendinize itiraf edebileceksiniz ki kendi işim olmayan ne çok şeye karışıyormuşum ve hayatımı kendi kendime cehenneme çeviriyormuşum. Bu dünyaya çile çekmeye değil , keyifle seçtiğimiz şeyleri deneyimlemeye geldik. Hayatı taa içimizde hissetmeye. Fazla yüklerle bunu yapmamızı engellemeyelim. Kendi önemimizin farkına varalım ve diğer insanları da rahat bırakarak, kendi şeçtikleri yolda yürümelerine izin verelim. Aşırı yüklerle ne kendimizi ne de başkalarını mutsuz etmeyelim. Karışmamız gereken bir iş olduğunda ilk kendimize sormamız gereken ''BU KİMİN İŞİ'' sorusu olsun ve sadece kendi  işimizi yaparak, kendimiz için keyifle yaşayalım.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...

23 Mayıs 2014 Cuma

Mutlu Olmak


Mutlu olmak nedir sizce, nasıl olursa mutlu oluruz. Çok paramız olunca desem değil çünkü bir sürü zengin insan var ve mutsuzlar, sağlıklı olunca mutlu olurum desem değil toplumun çoğu sağlıklı ancak mutsuz, sevdiğim işi yaparsam mutlu olurum desem bu olasılık bu ülkede yok denecek kadar az, bekarlar evlenirsem mutlu olurum der, evliler çok sorumluluğum var onlar azalırsa mutlu olurum der, çocuğu olmayan çocuğum olsa der, çocuğu olan rahat bir nefes alamıyorum bu çocuklardan der ve bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Hepimizin farklı farklı sebepleri var mutsuz olmak için ve aslında tüm çabamız bu kadar mutsuzluğun hepsine mutlu olmak için başlıyor olmamız. Bekarken mutlu olmak için evleniyoruz, çocuğumuz yokken mutlu olmak için çocuk sahibi oluyoruz, Okullar bitiriyoruz meslek sahibi olunca mutlu olalım diye sonuç hep aynı mutlu olmak için başladığımız her şey bize bir süre sonra mutsuzluk olarak ve çoğalarak geri dönüyor. Aslında yanlış olan sanırım mutlu olmak için bir şeyler yapmaya çalışmak, yapma eyleminde olduğumuz sürece hep daha çok şey yapıyor ve hep mutsuz oluyoruz. Şöyle bir etrafımıza baksak aslında, tam da şimdi şu anda mutsuz olmak için hiç bir neden yok. Anda kaldığımız sürece mutluluk hep var. Biz sürekli mutluluğu beklentilere bağladığımız için sürekli bir şeyleri bekleyerek mutsuz oluyoruz ya da mutlu olmaya hiç fırsatımız olmuyor. Mutsuzluğumuzun asıl sebebi ise hep ya geçmişte ya da gelecekte yaşıyor olmamız. Ya gelecek için kaygılanıyoruz ya da geçmişte yaptığımız hatalarımız için kendimize kızıyoruz. Oysa şu anda yani şimdi de hiç bir sorun yok. Şimdi içinde sorun barındırmaz. Sadece andasındır ve anın farkına varabilmen bile bir mutluluk kaynağıdır.Yapılması gereken anı hissederek yaşamaktır, her gün hissederek yaşadığımız anların sayısını birer birer arttırsak, yaşamımızda inanılmaz bir değişim fark ederiz. Örneğin hiç bir tekniğe bağlı olmadan yıllardır bildiğimiz ve aldığımız nefesi düşünelim. Hiç gerçekten farkında olarak ya da  hissederek bir nefes alıyor muyuz yoksa rutine binen bir şey mi bu ve otomatik olarak nefes alıp veriyor muyuz. Sadece anda kalarak ve nefes alış verişimize odaklanarak geçireceğimiz koca bir günde bir derin nefes. Bunu hissederek yaptığımızda işte tam da bu anda mutluluk bizimle. Çok ütopik gelebilir belki ama denemekle ne kaybederiz. Gerçekten ruhumuzdan ve hissederek alacağımız bir nefes ya da o gün içinde yaptığımız herhangi bir işi hissederek ve keyif alarak yapmayı denemek. İşte mutluluğun sırrı, bu dünyaya geldik ve her anında hissederek, keyif alarak yaşamayı seçmek aslolan. Geçmişte ya da gelecekte beklentilerde  ya da yapılan yanlışlarda kaybolmadan sadece ve sadece şimdi de, şu anda var olmak ve tüm bedeninle yaptığın en ufak şey bile olsa keyif alarak yapmak. Tam da o anda alabildiğin nefese ve seninle birlikte var olan her şeye şükredebilmek. Asıl mutluluk burada işte. Yapmakta değil olmakta. Anda olmakta, andan keyif almakta ve sadece anı yaşamakta. Ne dünü ne de yarını sadece ve sadece anı yaşamak. Bunun dışında yapacağımız her şey mutlu olmaya çalışmakla, mutluluğun hep yakalanacak bir şey olmasını düşünmekle, beklemekle, mutluluğu kovalamakla geçen bir ömürden başka bir şey vermez bize. Bakmışız ömür bitmiş ama biz sadece mutlu olmaya çalışmakla koca bir ömrü geçirmişiz. Zaten derine indiğinizde de aslında rutin bir mutluluk hali yoktur ki mutlu olunan anlar vardır geçmişte de hatırlanan. O an çok mutlu oldum deriz , mutluluk andadır ve o anda şimdidir. Şu an ve şimdi, dikkatimizi vermemiz gereken tek yer burasıdır. Çünkü sadece ve sadece şimdi de hiç bir sorun yoktur. Sadece şimdiye odaklanınca (geçmişi ve geleceği karıştırmadan ) aslında mutluyuzdur ve mutluluk hep şimdinin içinde saklıdır. Şimdi de kalmayı alışkanlık haline getirebilmek için de yapmamız gereken tek şey yukarıda da belirttiğim gibi nefesimize odaklanmak, nefesi farkındalıkla alıp farkındalıkla vermek. Her gün ya da geçmişteki pişmanlıklarımızı düşündüğümüz ya da gelecek için kaygılandığımız ya da korktuğumuz ya da stresli olduğumuz anlarda direkt nefes alış verişimize odaklanır ve bunu alışkanlık haline getirirsek hemen odağımızı nefesimize verirsek, işte o zaman anda kalmak ve şimdi de olmak daha net anlaşılacaktır. Pratikler yapılarak yani her gün bir önceki günden bir nefes daha farkındalıkla alırsak, zaman ilerledikçe göreceğiz ki günün daha fazla kısmında nefesimize yani  şimdiye odaklı yaşayabiliyoruz. Sadece farkındalıkla alınacak bir kaç nefes şimdideki mutlulukla bizi buluşturacak ve aslında şimdi de hiçbir sorun olmadığını ve şimdi de mutluluğun mevcut olduğunu bize kanıtlayacaktır. Bulunduğumuz anı daha çok fark etmeye ve hissetmeye, mutluluğun bulunduğumuz anda olduğunun farkındalığıyla yaşamaya niyet edelim. Farkına vararak hissettiğimiz her an mutluluğun ta kendisi aslında. Fark edebilmek dileğiyle...

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...

9 Mayıs 2014 Cuma

Transformal Nefes Tekniği

Merhaba sevgili nefes dostları,

Bu yazıyı yazmak zorunda hissettim kendimi, etraftan o kadar çok farklı nefes teknikleri ile ilgili yalan yanlış bilgiler geliyor ki kulağıma herkes nefese gidiyorum diyor, anlamaya dinlemeye başlıyorum sonuçta transformal nefes değil başka bir yöntem çıkıyor. Bende
bizim yaptığımız tekniğin diğerlerinden ne farkı var. Transformal nefes deneyimlemek istediğinizde nasıl ilgili kişilere ulaşabilirsiniz, biraz bunlara değinme ihtiyacı hissettim. Trasnformal Nefes Judith Kravitz tarafından şekillendirilmiş bir teknik. Juditz metafizik doktoru ve aynı zamanda uzun süreler nefesle uğraşmış, sonra bir gün gırtlağında bir kitle çıkması sonucu ameliyat olmayıp sabah akşam kendi bulduğu nefes tekniğini uygulayarak tamamen iyileşme sağlamış ve halen de Amerika'da dinç ve sağlıklı olarak hayatını devam ettiriyor. Judith bulduğu tekniğin kendinde ve denediği danışanlarında işe yaradığını görünce, bu tekniği ve nefesin mucizelerini yaymaya karar vererek koçlar yetiştiriyor. Şu anda da dünyanın her yerinde Transformal Nefes Vakfı koçları, nefesin mucizelerini anlatmaya ve uygulamaya devam ediyor. Kısaca teknikten bahsetmek gerekirse seanslar yaklaşık 1 saat sürüyor, dinlendirici bir müzik eşliğinde yapılıyor ve 45 dakika ağızdan nefes alıp veriliyor, 15 dakikada yüksek frekansdayken meditasyona geçiliyor. Amaç enerji bedenimizin frekansını yükseltmek ve fizik yasası gereği de yüksek frekansda düşük frekanslı enerjilerin barınamaması ( korku,kaygı,endişi, stres,mutsuzluk). Nefatif frekansın yüksek frekansa çıkması ve pozitife dönüşmesi. İşte bu nedenle tekniğin adı zaten trasnformal ( dönüşüm) nefesi. Çok güçlü ve farkındalığı hızlı geliştiren bir teknik. Resimdeki kitapta da mevcut tekniği detaylarıyla bulabilirsiniz. Trasnformal Nefes tekniği'ni uygulayan koçlar  ve eğitmenler sadece Trasnformal Nefes Derneği çatısı altında faaliyetlerini sürdürmekte olup , web sitesinde mevcut olup, bulunduğunuz ildeki ya da çevre illerdeki nefes koçlarına ve transformal nefes seminerlerine buradan ulaşabilirsiniz. Ancak Türkiye'de önce transformal nefes koçu ve eğitmeni olup, daha sonra sistemden ayrılmış kişilerde mevcuttur. Mesela Nevişah Fidan trasnformal nefes koçu iken, sistemden ayrılmış ve kendi sistemini kurup kendi koçlarını yetiştirmiştir. Aynı şekilde benim ilk nefes seansımı gerçekleştiren Burcu Hatipoğlu'da transformal nefes eğitmeni iken geçen sene sistemden ayrılmış ve yine kendi sistemini kurup, kendi koçlar yetiştirmiştir. Bu nedenle sistemde mevcut olan birden fazla sistemin yetiştiği nefes koçları mevcuttur. Sadece transformal nefes derneği koçları halen Judith Kravitz'in nefes tekniğini uygulamakta ve teknik Judith tarafından geliştirilmeye devam etmektedir. Teknikle ilgili yenilikler ve gelişmeler oldukça Trasnformal Nefes Derneği koçları ayrıca bilgilendirilmektedir. Benim bu blogdaki yazdığım tüm farkındalıklar ve sözünü ettiğim nefes trasnformal nefes tekniğidir ve bahsettiğim seminerler de transformal nefesin resmi yurt dışında da vakıf tarafından onaylanmış seminerlerdir. Ne yazık ki bazen nefesle ilgili işinin ehli olmayan kişiler tarafından yapılan seanslarla ilgili negatif geri bildirimler kulağıma gelmektedir. Söyleyebileceğim tek şey tüm kişisel gelişim eğitimlerinde olduğu gibi , burada da bahsettiğim tüm teknikleri işinin ehli kişilerle deneyimlemeniz. Aksi takdirde çok düzgün ve faydalı bir teknikten nefret eder hale gelibiliyorsunuz. Bu tekniği ve nefesin mucizelerini deneyimlemek için sizi http://transformalnefesdernegi.com/ sitesinden nefes koçunuzu seçmeye davet ediyorum. Koçların resimlerini ve kısa özgeçmişlerini de bulacaksınız.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bir Kadın Bir Erkek

Bu yazıyla birlikte yıllardır yazılan ve çizilen ve bir türlü çözülemeyen kadın - erkek ilişkilerine pek de bakmadığımız bir taraftan bakmaya davet ediyorum sizi. Tabii ki irdeleyeceğim konu kadın gözüyle yaşananlar ve kadın gözüyle gözden kaçırdıklarımız. İlişkinin ilk başından başlamak gerekirse biz kadınlar , bir erkeği beğeniriz ve sevgiliyken o erkeği  olduğu gibi kabul ederiz ancak evlendikten sonra başlarız o erkeği değiştirmeye çalışmaya. İş yapış şeklinden, iş yapış biçimi ve zamanına  kadar her şeye karışır ve ilişkideki her anı kontrol etmeye çalışırız. Şimdi seçtiğimiz eşlerimize bir dikkat etmenizi istiyorum. Genelde tam da bizim zıttımız kişilerdir. Biz çok tez canlıyızdır, onlar çok gamsız. Biz bir iş bir an önce yapılsın ve bitsin deriz, onlar için o işin canları istediği zamanda yapılması yeterlidir. Sürekli rica şeklinde yapmaları gereken şeyleri onlara empoze ederiz. Kıyafetlerinden , birlikte gezilecek yerlere kadar her şeye müdahale ederiz ve çoğunlukla da kararları biz veririz. Sorunun ise hep kocalarımızda olduğunu düşünürüz. Bizi anlamadıklarını, isteklerimize değer vermediklerini, bizim isteklerimizi önemsemediklerini hatta bizi yeterince sevmediklerini düşünürüz. Peki tüm kadınların sorunu aşağı yukarı aynı ve biz ne yapsak bu gidişatı değiştirip, bir erkekle mutlu olabiliriz. Öncelikle biz kadınlar erkeklere göre daha kontrolcü varlıklarız. Hayatın kontrolünün elimizde olmasını, bizim haberimiz olmadan kuş uçmamasını istiyoruz. Hayata bakışımız da tabii ki kocalarımızı da etkiliyor. Hayatı kontrol ettiğimiz gibi erkekleri de kontrol etmeye çalışıyoruz. Aslında fark etmeden onların hayatını cehenneme çeviriyoruz. Hem onları mutsuz ediyor, hem kendimiz mutsuz oluyoruz. Peki bu farklılıkla nasıl bir orta yol bulabiliriz. Öncelikle ruhlarımızı bir hatırlamamızı istiyorum. Her yazımda üstüne basarak söylediğim gibi biz kadınlar ruhlarımızın sesini pek dinlemiyoruz. Daha çok kontrol hırsıyla, bizim dediğimiz olsun hırsıyla yaşıyoruz. Tabii ki bunu kötü niyetle değil, iyi niyetle ve farkında olmadan yapıyoruz. Zannediyoruz ki biz ancak müdahale edersek her şey yolunda gider. Her şeye elimizin mutlaka değmesi lazım. Erkekler ise bize göre daha ruhunun sesini dinleyen varlıklar. Onların, verdiğiniz bir işi geç yapmalarının sebebi de bu aslında. Biz verilen işi hemen yapıyoruz , bir an önce bitsin diye. Bir dakika düşünüp de şu anda ben bişi yapmak istiyor muyum acaba diye sorgulamıyoruz bile. Erkekler ise verilen işi ruhları ne zaman yapmalarını söylerse o zaman yapıyorlar,hatta ruhları istemezse yapmama haklarını bile kullanıyorlar. Fark da buradan ortaya çıkıyor. Yakınınızdaki erkeklere bu gözle bakarsanız, sinirleriniz biraz daha sakinleyecektir. Onlar ruhlarının sesini bizden daha çok dinliyorlar, hayata bizden daha çok güveniyorlar ve bu nedenle de bizim taşıdığımız kaygı ve endişenin onda birine bile onlarda rastlamanız mümkün değil. Aslında onları biz seçiyoruz ve neden seçiyoruz hiç düşündünüz mü . Bu da aslında ruhsal bir seçim yani ruh boyutunda  anlaşmaya vararak bana bu hayatta kontrolü bırakmayı, hayata güvenmeyi , rahat olmayı öğret  ( her kişinin tekamül süreci farklı olduğu için anlaşmalarda öğrenecekleri şeyler de birbirinden farklıdır.) diye anlaşma yapıp geliyoruz bu dünyaya ve bu da tekamülümüzün bir parçası, aslında onlar bize bizde olmayanı öğretmek için hayatımızdalar,tabii ki karşılıklı öğrenip, öğretiyoruz.. Peki bu öğretilmek isteneni biz nasıl anlayacağız ve hayatımızdaki erkeklerden bunu nasıl öğreneceğiz. İşte bu aşamada öncelikle yapmamız gereken , ilişkide olduğumuz erkeğe hangi zamanlarda kızıyoruz, onu tespit etmek . Kızdığımız anda ki duygumuz ne, onu keşfetmeliyiz. Mesela söylediğimiz bir işi zamanında yapmadı ve süresi de dolmak üzere , bakıyoruz eşimize ve sinirleniyoruz, ne gamsız adam diye düşünüyoruz, ne zaman yapacak diye endişeleniyoruz. İşte tam da o zaman eşimiz  bize aslında çok endişe ettiğimizi, biraz gamsız olmamız gerektiğini öğretmeye çalışıyor. Biraz hayatın ipini bırakmamızı, biz kafamızda kurup yazmasak da hayatın akışında ve her şeyin yolunda devam edeceğini öğretmeye çalışıyor. Yani öğrenmemiz gereken rahatlamamız gerektiği ve biz bunu öğrenene kadar da eşimiz bize gamsız olma halini hep yansıtacaktır. Ne zaman ki biz daha rahatlar ve hayattan keyif alarak yaşarsak, daha az hesap kitap yaparak yaşarsak işte o zaman '' Olanı Sevmek '' yazımda da yazdığım gibi  eşimizin de davranışı değişecek ve artık bizi gamsızlığı rahatsız etmemiş olacak. Yani sadece biz değişerek, çevremizdeki kişileri ve olayları değiştirmemiz mümkün. Sadece yapmamız gereken, eşimize kızdığımızda, mevcut duruma ve kızgınlığımıza değil de  aslında eşimizin  bize ne öğretmeye çalıştığına odaklanmak. Karşımızdaki kişi değil önemli olan o süreçte hissettiğimiz duygunun arkasındaki inanç kalıbı. Biz inancımızı ve duygumuzu değiştirdiğimizde aynı olay bizi rahatsız etmez hale geliyor. Eşlerimiz aynı zamanda da bizim tekamül sürecindeki öğretmenlerimiz, sorunları yokuşa sürmek değil de öğrenerek yolumuza keyifle devam etmek gerek. İşte kadın erkek ilişkilerindeki sırda burada gizli . Bende kendi ilişkimde eşimden dolayı başlangıçta sıkıntılar yaşarken nefes seansları sonucunda fark ettim ki aslında doğru olan ve benden ilerde bir tekamül seviyesinde olan eşim, ben sadece ona kızıyorum,söyleniyorum ancak hiç bir şey değişmiyor. Nefesten sonra fark ettim ki eşim bana her şeyin son dakika bile hallolabileceğini, kontrol etmeden de kolaylıkla yaşanabileceğini , rahat olmak gerektiğini ve daha benim farkına varmadan yaşadığım bir çok güzelliği öğretti. Nefesten sonra artık hiç tartışmıyor muyuz, tabii ki değil., yine anlaşmazlıklarımız oluyor, ancak ben ne zaman kendimi söylenmeye başlarken buluyorum hemen içimdeki ses devreye giriyor ve yine neyi öğrenmem gerek diyor. Ben böyle düşündüğümde soruna değil de öğrenmem gereken sese kulak veriyorum ve sorun eşimin davranışının değişmesine gerek kalmadan halledilmiş oluyor. Ben kendi ilişkimde bu yaklaşımın çok faydasını gördüm. Hatta bu yaklaşımı sadece eşim değil, sorun yaşadığım her durum için kullanmaya devam ediyorum. Başlangıçta kolay olmamıştı evet çünkü her şey benim hatam mı ,hiç karşımdaki kişinin suçu yok mu gibi bir algı oluşabiliyor ve bunu kabullenmek kolay olmuyor.Ancak hayatınızın her alanınıza uyguladığınızda , hayat kurtaran bir iksir haline geliyor. Bu yaklaşımı hayatınıza geçirip, benimle de paylaşırsanız, umuyorum ki paylaşımlarınız bir çok insana ışık olacaktır.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla

25 Nisan 2014 Cuma

Maskelerimiz

Maskelerimiz, kendimize bile itiraf edemediğimiz korkularımız, utançlarımız, kızgınlıklarımız. Her bir maskemiz, bir taraftan etrafa karşı bizi korurken bir taraftan da omuzlarımızda ağır bir yük aslında. Ne kadar çok maskemiz varsa o kadar içimizdeki masum çocuktan uzağız ve özümüzle aramızda mesafeler o kadar çok. Kendimiz gibi olmayı unutalı yıllar oldu. Durumlara, ortamlara ve yanımızdaki kişilere göre davranışlar sergiliyoruz ve bu da bizi bizden uzaklaştırıyor. Bir bakıyoruz ki kendimiz olmaktan, özümüz gibi davranmaktan çıkmışız. Nabza göre şerbet veren, insanlar kırılmasın, üzülmesin diye rolden role giren birisi olup çıkmışız. Biz bile bazen kendimizi tanıyamaz hale geliyoruz. İşte transformal nefes tam da bu süreçte devreye giriyor, istemediğimiz bize fazlalık gelen tüm maskelerimizi, kolaylıkla, korkmadan teker teker çıkarmamıza yardımcı oluyor. Maskeler çıktıkça çıplak kalacağız ve aynı biz olmayacağız korkusunu da bir kenara bırakabilirsek, eğer her maskemiz çıktıkğında omuzlarımızdan kocaman yükler kalkıyor. Hafifliyoruz, hafifliyoruz ve hafifliyoruz. Sonra dönüp bakınca ne kadar çok yük taşımışız gereksizce diye düşünüyoruz. Kendi kendimi koruma kisvesi altında ne kadar çok yük biriktirmişim. Aslında hiçbirine gerek yokmuş. Sadece olduğum kişi olmaktan memnun olsam hiç bir maskeye gerek yok . Ne insanları mutlu etme çabası, ne  onları mutlu ederken kendimizi unutmamız hepsinin özünde sadece biz varız. Bu dünyaya gelmeyi ve mutlu olmayı seçtik, en iyi bildiğimiz şey olan koşulsuz sevgi bize unutturuldu ve zannettik ki kendimizden vazgeçersek,herkes bizi çok sever. Yıllarca bunun için bir sürü maskeler edindik, insanların bizi sevmesi için türlü türlü davranışlar, türlü türlü maskeler. Şimdi geldiğimiz noktada ise istediğimiz her şeyi satın alabilecek güce sahibiz, etrafımızla yığında sahte, çeşit çeşit maskeleri olan insan toplulukları ve mutsuzluk, koca bir hiç aslında. Fark etmemiz gereken , aslolan bizi, içimizdeki çocuğu tekrar yeni baştan keşfetmek. Neleri gerçekten severek yapar, kimlerle gerçekten yürekten birlikte olmak ister, hangi cümlelerle kendini sevgiyle ifade eder, gerçekten kızınca etrafına aldırmadan nasıl kızgınlığını ifade eder, bunları tekrar tekrar düşünmeli ve özgür irademizle bir seçim yapmalıyız. Evet yıllarca üzerimize yapışmış ve bizi koruyan maskelerden kurtulmamız çok kolay değil ama çok zor da değil. Eğer çok istersek ve bunu seçersek, gerçekleştirmek ve içimizdeki saf çocuğa ulaşmak an meselesi. Kendimizi koruduğumuzu zannettiğimiz maskelerimiz çıkınca belki de etrafımızda eskisinden daha az insan kalacak belli olmaz. İnanın bana kalanlarda gerçekten koşulsuzca her zaman yanınızda olan kişiler olacak. Maskesiz hayat, yüklerden arınmış bir ben ve mükafat olarak da neşenin hayatın her alanında hakim olması demek. Etrafımızdakiler bizim oynadığımız rollerle bizi çok seveceklerine, saf kendimiz olarak mutlu olmak daha iyi bir seçim. Nefes almak aldığımız her nefesle yenilenmek ve artık maskelere ihtiyacımız olmadığını keşfetmek. Her bir maskemiz düştüğünde ve biraz daha kendimiz olduğumuzda, daha sakin, dingin ve neşeli bir hayat. Ne dersiniz gerçekten maskelere ihtiyacımız var mı , bunca yıl bu maskelerle yaşadık ve sonuç ortada. Dışarıda görünen bambaşka bir kişilik ve içerde kendinle baş başa kaldığında, kendine bile itiraf edemediğin bambaşka bir sen. Dışarıda çok güçlü, eğlenceli bir sen, yalnızken aslında ne de güçsüz ve kırılgan bir sen. Sesinizi duyar gibiyim güçlüyü oynamaktan neden vazgeçeyim ki , kör topal idare ediyorum maskelerimle. Kırılgan ve güçsüz olmayı seçmek beni nasıl mutlu edecek. Başta mutlu etmeyecek evet, gördüğünüz ve yüzleştiğiniz kendinizden pek de memnun kalmayacaksınız. Ama inanın bu güzel ve özel bir başlangıç. Yolculuk ilerlediğinde neden kırılgan olduğunuzu ya da ne yaşadınız da böyle güçsüz kaldığınızı bulmaya başlayacaksınız. Siz asıl karşılaştığınız, içerlerde bir yerlerde savunmasızca keifedilmeyi bekleyen sizin duygu durumunu inceledikçe ve hangi davranışınızın neden kaynaklandığını keşfettikçe, yeni bir siz ortaya çıkacak ve inanın bana o siz gerçekten güçlü, özgüvenli ve neşeli bir siz olacak. Artık sizin sevilmek ve fark edilmek için bir şey yapmanıza gerek kalmadan kendi özünüzü olduğu gibi maskesiz  ifade etmenin yaydığı ışığa herkes koşarak gelecektir. İnanın bana maskelere ihtiyacımız yok, biz olduğumuz gibi ve saf halimizle zaten tam ve mükemmeliz. İçimizdeki sesi dinlediğimzde nelere nasıl davranacağını bilen, gerçekten nerede en çok olmak isterse orada ve olmak istediği kişilerle birlikte olan , gerçek benle karşılaşma vakti geldi. Artık dünyaya gelen ve hepimizi etkileyen enerjilerde zaten eskisi gibi yıllarca maskelerle dolaşmamıza izin vermeyecek kadar çok yükseldi. Herkes maskelerini ya sevgiyle bırakacak ya da evren onlara maskelerinden arınmaları için güzel sürprizler hazırlayacak. Bu değişimin nefesle, neşeyle  ve keyifle olması dileğiyle.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla...

24 Nisan 2014 Perşembe

Şifadan Kaçmak




Bu konu nereden aklıma geldi ve insan neden şifadan kaçsın ki diyebilirsiniz. Bunu ilk nefes seanslarından sonra genellikle yaşayabiliyoruz, bende nedenlerini biraz açmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Yaptığımız transformal nefes yani dönüşüm nefesi ile aslında biz kendimizi dönüştürme yolculuğuna başlamış oluyoruz. Bilinçaltına bir çomak sokuyoruz ve bilerek ya da bilmeyerek  koltuğun altına saklamış olduğumuz ve yıllarca dokunmadığımız tozları temizlemeye karar veriyoruz. Bu kadar kararlıyken nefes seansı sonunda ne oluyor da önümüze sürekli engeller çıkıyor ve ikinci seansa bir türlü gelemiyoruz. Siz değişmeye karar verdiğinizde bilinçaltı aslında bunu pek istemez , çünkü sizi ele geçirmiş ve yıllardır ipler onun elindedir. Siz kendi istediklerinizi değil aslında biriktirdiğiniz duyguların isteklerini gerçekleştirirsiniz ve buna o kadar çok alışmışızdır ki, burası sizin güvenli alanınızdır. Mevcut durumda başımıza ne geleceğini ve nelerle karşılaşabileceğimizi adımız gibi biliriz, hepsine ait de çözümlerimiz vardır. Değişmeye ve dönüşmeye karar verdiğimizde ise güvenli alandan çıkarız. Bu da bilinç altının pek istediği bir şey değildir. Çünkü biz bu seansa gelene kadar onun bizi yönettiğini bilmiyorduk ve seans sonunda bir uykudan uyanarak fark ettik ki aslında dünya hiç de bizim düşündüğümüz gibi değilmiş. Nefes seansları sonucunda daha güzel bir hayatın bizi beklediğini bilsek de , burası bilmediğimiz sulardır ve değişim bizim için tehlikelidir. Çünkü hayatımızda nelerin değişeceğini ve ne şekilde değişeceğini bilmemek bizi korkutur. Yani biz bilinmeyenden korkarız aslında . Bilinmeyenden korktuğumuz için de ikinci bir nefes seansına gitmememiz için  bilinçaltımız bize çeşitli oyunlar oynar. Kalbimizin bir tarafı güzel günlerin bizi beklediğini düşünse de diğer tarafımız aman şimdi kurulu düzeni kim bozacak diye bizi ikna etmeye çalışır. Elimizin altında inanılmaz güçlü bir şifa aracı vardır ve bizi değiştireceği kesindir fakat biz nasıl bir değişim süreci içine girdiğimizi bilmediğimizden, korkularımıza yeniliriz. Bu çok doğaldır aslında. Her gün gittiğimiz yolda ( mesala sabahları işe giderken, beynimiz yolu ezberlemiştir ve biz bazen farkında bile olmadan işe gelmiş oluruz ) nasıl güvenle ilerlemek ve ilk kez gideceğimiz adreste yolu ya bulamazsam, ya  kaybolursam telaşı yaşamak kadar doğaldır. Nefes bilmediğimiz bir yolculuğa çıkarır bizi ve biz daha iyiden korkarız . Benimde aklıma hep Şems-i Tebirizi'nin '' Hakkın karşısına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını '' sözü gelir. Güvenli alandan çıkmak istemeyiz, hayatın kontrolünü bırakmak istemeyiz, çünkü yıllardır böyle alışmışızdır, böylesi daha tanıdık ve güvenlidir. Tabii biz buna inandığımızda bilinçaltı da devreye girer ve bizi doğrular. Biz zaten içimizde gitsem mi gitmesem mi ikilemini yaşarken o da gitme canım ne gerek var düzeni bozmaya diyerek bize çeşitli bahaneler sunar. İşte tam da gitmek istemediğimiz anda tekrar tekrar düşünmesi gerekilen gerçekten, her şeye rağmen hayatımda bir şeyleri değiştirmek istiyor muyum sorusudur . Hayatım daha iyi ye doğru değişse neler kaybederim, neler kazanırım. Ben dertlerimle mutluyum ve bu konumda devam mı etmek istiyorum yoksa bu güçlü dönüşüm tekniği ile negatif duygularımı pozitife çevirerek şu anda benim için sorun olan şeylerin sorun olmaktan çıkmasını mı seçmeliyim. Neşe, mutluluk, huzur bunlar bizim içimizde sakladığımız ve adlarını bile unuttuğumuz duygular. Nefesle yapılansa stresi, bıkkınlığı, yorgunluğu, mutsuzluğu dönüştürerek daha çok neşede olmak ,daha çok huzurda kalmak. Böyle bir değişimin kime ne zararı olabilir ki . Siz değiştikçe ve frekansınız yükseldikçe evde eşiniz,çocuğunuz. iş yerinde arkadaşlarınız hepsinin frekansının yükselmesini sağlayacaksınız. İlk nefes seansından sonra önünüzde bir kapı açılır ve iki seçeneğiniz vardır ya nefese devam eder, o kapıdan ilerleriz yolda aslında bizim için hazırlanmış ve unuttuğumuz güzellikleri tek tek keşfederiz ya da mevcut hayatımıza kaldığı yerden devam ederiz. Ancak kalbimiz bilir ki bir yerlerde kafamızdaki düşüncelerimizi, endişelerimizi temize çekecek bir yöntem var , hem de bizim içimizde, nefesimizde. Ruhumuz değişim isterken, zihnimiz değişim istemez. Yıllarca zihnimizle yaşadık, zihnimizle karar verdik. Sonuçları ortada işte. Başarılı işler yapıyoruz, istediğimizi satın alacak paramız var ancak yine de herkesin hayatında eksik bir şeyler var. Zihnimiz bizi mutlu, neşeli , hayattan keyif alan insanlar haline ne yazık ki getiremedi. Şimdi bir de ruhun sesini dinlemek de fayda var diye düşünüyorum. Ona kulak verdiğimizde o her birimize aslında ne yaparsak mutlu olacağımızı fısıldıyor. Bizim ise tek yapmamız gereken kendi nefesimizle, kendi ruhumuzun sesini duyabilir hale gelmek. İşte bu kadar kolay . Nefes almak, ruhumuzla vakit geçirmek demek, onu duymak, onu anlamak, nelere üzülmüş ,nelere kırılmış fark etmek. Puzzle'ın parçalarını her seansta biraz daha tamamlamak , bu dünya da bu hayatta neden varım, ne yapmaya geldim keşfetmek. Seçim sizin, nefes almak ya da düzeni bozmamak. İnanın bana hayatınızın altı üstünden daha eğlenceli . Bu yolculuğa çıktığım günden beri hiç bir gün bir öncekinin aynısı değil evet ama keşfettiğim inanılmaz keyifli ve hayat akıntıya kürek çekmeyince çok daha kolay.

her şey

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...