5 Kasım 2013 Salı

Secim Kabul Etmek


Ben sabahları işe yürüyerek gidebilen nadir ve şanslı insanlardan biriyim. Geçen sabah işe giderken karşıdan karşıya geçiyorum trafik de biraz sıkışık bir araba yaklaştı içindeki beyefendi camı açtı, ben de bana bir şey soracak diye düşünürken, elindeki sigara izmaritini yere attı ve camı tekrar kapattı. Ben de sadece sinirli bir ifadeyle bakarak ve kendi içinden sanki orası çöp diye söylenirken buldum kendimi. Eskiden olsa yani nefesten önce her şeyi düzelteceğimi zannettiğimden o kişiyi kibarca uyarır ve bir öğretmen edasıyla yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışırdım. Nefes yolculuğuma başladığımdan beri ise insanları tek tek bu şekilde düzeltemeyeceğimi hatta onları daha fazla rahatsız ettiğimi fark edip, onları oldukları gibi kabul etmem gerektiğini öğrendim. Öğrenmek ve uygulamak tabii senkronize şekilde olmuyor. Bazen bildiklerini uzun süre sadece biliyor ama yapamıyorsun. Bildiklerini hayata geçirebilmen içinde bir süreç gerekiyor. Bu nedenle  insanları oldukları gibi kabul etmek henüz tam da başarabildiğim bir şey değil . Bu olaya hala sinirleniyor olmam da onun göstergesi. Oysa ki hayat ilginç bir oyun ve bana bunu öğretene kadar yoluma böyle manzaralar çıkarmaya devam ediyor. Ne zaman ben öğreneceğim, o zaman bu örneklerde bitecek. İşte bununla ilgili bir örnek de bu sabah işe gelirken karşıma çıktı trafik yine sıkışık ve kırmızı ışıkta bekleniyor, bir şoför ise ısrarla kornaya basıyor. Diğer örnekte olduğu gibi tam sinirlenip adama söylenecektim ki sustum. Sonra düşüncelerimin neden hala buna takıldığını  çözmeye çalışırken birden bunun bir oyun olduğunu ve bizim farklı level larda olduğumuzu fark ettim. Farklı level konusunu, üstünlük taslamak için ya da evet ben üst leveldayım o daha o seviyeye gelemedi gibi aşağılamak için söylemiyorum. Sadece anlatmak istediğimin daha çarpıcı şekilde anlaşılabilmesi için hayatı oyuna ve kişileri de oyunun levellarını oynayanlara  benzetmeyi seçtim. Sonuçta herkesin bir tekamül süreci var ve kimsenin ki birbirine benzemiyor. O an zihnimde yaşadığım çözülme ise evet hayat bir oyundu. Tıpkı şimdi insanların başından kalkmadığı ve benim de keyifle oynadığım Candy Crush gibi herkes aynı yerden aynı şartlarda eşit olarak başlıyordu ( herkese eşit olup olmadığı da ayrı bir yazı konusu gerçi ) fakat herkes farklı levellarda ve farklı sürelerde ilerliyordu. Bazen sen öyle bir yerde takılıyorsun ve günlerce aynı oyunda kalıyorsun, senin takıldığın oyunu ise bir başkası tek seferde geçiyor. Bazen senin tek seferde geçtiğin bir oyunu bir başkası geçmek için günler veriyor. Sanırım başımıza gelen ve sinirlendiğimiz her olayda bunu hep hatırlamak gerekli. Oyun aynı ama levellar farklı ve herkes her şeyi kendine göre farklı bir bilinç seviyesiyle gerçekleştiriyor, bizim buna müdahale etmemiz ise sadece bizi yoruyor. Kişileri oldukları bilinç seviyesinde kabul etmek ve neden bu bilinç seviyesinde olduğunu da pek sorgulamamak gerekir. Bize düşen kabullenmektir, herkesi ve her şeyi tam da olduğu gibi hiç düzeltmeye çalışmadan, hiç öfkelenmeden, yargısızca ve sevgiyle kabullenmek. Bu hayatta en kızdığımız insanın bile bir tekamül süreci var ve hangi levelda olduğunu bilmemiz sadece karşılaştığımız bir anlık olayla mümkün değil. Hayat uzun bir yolculuk ve cenneti başka yerde aramak yerine sanırım dünyayı cennete çevirmenin yolu yargıyı bırakıp, herkesin oyunda ilerleme sürecine ve oyunu oynayış şekline saygı duymaktan geçiyor. Birbirimizi sadece var olduğumuz için yargısızca seveceğimiz bir dünyaya niyet ediyorum. Şimdi olsun.
Sevgi, nefes ve isikla
 
 
* Fotograf internetten alintidir.