7 Nisan 2016 Perşembe

Güvenmek


Güven duymak ve teslim olmak kavramı, yaşadığın her anda endişe, kaygı ve korkuya yer olmadan yaşamak olarak tarif edilebilir. Zaten senin için olmakta olanın en hayırlısı olduğunu yürekten bilmek ve bu gerçeğe çabalamadan teslim olmak. Merkaba-Aydınlanan Kalbin Uyanışı eğitmenimiz Aygün çok güzel bir örnekle anlatmıştı ve bu örnek benim gerçekten kalbime işledi. Bir belgeselde Aslandan kaçan Ceylan saatlerce koşarak kaçmasına ve ölme korkusuyla delice koşmasına rağmen kaçma eylemi bittiğinde sanki o korkuyla saatlerce kaçan kendisi değilmiş ve tekrar yakalanma ihtimali hiç yokmuş gibi sakince yeniden ot yer, işte bu tam bir güven ve teslimiyet örneğiydi benim için. Bu nasıl bir teslimiyettir demişti Aygün, o kadar kaçmadan sonra sakince ve korkusuzca ot yiyebilmek büyük bir teslimiyet örneğiydi. Ne var şimdi bu örnekte diyenleriniz için, ceylanın bütün o korku dolu anlardan sonra bile korkusuzca ve başına kötü bir şey geleceğini düşünmeden, yemeğini yemeye devam etmesiydi etkileyici olan. Kaçtığı ve korktuğu o tehlikeli dakikaları tekrar tekrar yaşayacağını aklına bile getirmeden, olana teslim oluyor. Hayata güveniyor. Gerçekten bu beni çok etkiledi. Sanırım yaşadıklarımızdan dolayı hep bir tetikte olmamız gerekiyor, hep kötü şeyler bizi bulacak, hep güvende olmamız gerektiğini düşünerek, sahip olduklarımızı kaybetmememiz için hep tetikte olmalıyız hissiyle yaşıyoruz. Asla tam anlamıyla güvenmiyoruz hiçbir şeye de hiç kimseye de, oysaki kendimizi bizim için en hayırlı olana teslim etsek ve zaten güvende olduğumuzu hissederek yola devam etsek, yaşayacağımız deneyimlerde bu şekilde keyifli olacak. Bir kere tam anlamıyla şüphesiz güvendiğimizde ve teslim olduğumuzda aslında görürüz ki olmakta olan keyifle ve kolaylıkla oluyor. Ceylanın bir dakika sonra başına gelme ihtimali olanları düşünmeden şimdiki ana odaklanması yani  korkusuzca ve bir şey düşünmeden ot yemesi işte bu yüzden bu kadar önemli. Çok endişeli, çok korkmuş olduğumuz bir anda ya da herhangi bir anda, şu anda mesela bir durun ve düşünün bakalım bir dakika sonra başımıza gelecekleri düşünüp endişeleniyor musunuz yoksa tam teslimiyetle anın tadını  çıkarabiliyor musunuz, hangisi size yakın olan. Hayatın kontrolünü o kadar çok elimizde tutmaya çalışıyoruz ki Yaratana güvenmek yerine Yaratan olmaya soyunuyoruz. Bir çeşit Tanrı oluyoruz. Rolümüzü şaşırıyoruz. Güven duygusu ya da diğer adıyla teslimiyet işte tam da bu , yaşamımızın kontrolünü bizden daha büyük bir güce bırakmak. Bunu söylerken bir köşenizde oturun hiçbir şey yapmadan bekleyin demiyorum yanlış anlaşılmasın, anlatmak istediğim hayatımızdaki her şeyi kontrol edemeyeceğimiz. Elimizden geleni yaptıktan sonra artık endişe duymamaktan, yarın korkusuyla yaşamamaktan, o an olmakta olanın mükemmelliğinin tadını çıkartmaktan bahsediyorum. Plan yaptığınız bir yere mi gidemediniz belki de gerçekten gitmemeniz gerektiği içindir, yolda başınıza bir şey gelebilir, gittiğiniz yerde başınıza bir şey gelebilir ya da kaldığınız için bir sürpizle karşılaşabilirsiniz, tüm bu olasılıkları düşünmek gerekir. Olmakta olanın sizden daha büyük bir güç tarafından ve dünyada tüm yaşayan insanlar için ayrı ayrı takip edildiğini bilmek ve kontrolü bırakmak ve ona izin vermek işte bu teslimiyet ve güvenmektir. Hiç endişelenmeden yaşamayı gerektirir ve böyle yaşamayı başardığınızda sonsuz bir huzur frekansında yaşarsınız. Tabii ki zordur çünkü insan zihni ya  geçmişe ya geleceğe programlanmıştır, şimdi de mevcut anda yaşamak tamamen öğrenilmesi gereken derin bir olgudur. Yine de tüm zorluğuna rağmen ceylan olabilmeyi deneyimleyelim derim.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla.

Yol


Yazının başlığının Yol olmasının sebebi bir anda bir çok farklı yerden bu mesajı almamla başladı. İnternette bir sitesiye bakacak iken kelimeyi eksik yazmam sonucunda ‘’way’’ kelimesi yazıldı ve bir sürü yolla ilgili görsel karşıma çıktı. İnanılmaz güzel yol resimlerinden beğendiğim bir tanesini de yazının başında paylaştım ve ben o yolları seyretmekten kendimi alamadım. Sonra iş yerinde arkadaşlarla kahveye çıktığımızda, bir arkadaşım daha önce okuduğumuz ve içinde yol kelimesi olan ‘’Az Seçilen Yol’’ kitabından bahsetti. Bununla bağlantılı olarak ben şimdi okuduğum Metin Hara’nın kitabın adının da ‘’Yol’’ olduğunu hatırladım ve bir dakika içinde hayatımda bir sürü yolun bir araya geldiğini fark ettim. Bütün bunlar birer birer hafızamda yer alırken, aslında yaptığımın da az seçilen bir yolda ilerlemek olduğunu fark ettim. Belki de sırf bu nedenle bütün bu yollar bir anda karşıma çıkmıştı. Tam da geriye dönüp son yıllardaki yaşamının muhakemesini yaparken bu yollar sisilesinin karşıma çıkması tabi ki tesadüf değildi. Aslında bir sürü farkındalık yaşamıştım ve hala hayatımın bazı alanlarında bir şeyler yolunda gitmiyordu, aydınlanma denen şey tam da gerçekleşmemişti (ki asla tam olarak gerçekleşmiyor sanırım). Evet bir sürü insandan farklı şekilde hayata bakıyordum, bir sürü insanın dert ettiği şeyler benim için dert değildi artık, başıma gelen şeylerin sorumluluğunu alıyordum, olan hiçbir şeyden başkasını suçlamıyordum ama bir sürü de onca eğitime, kitap okumaya, farkındalığa rağmen yapamadığım şeyler vardı. Bunca yıl geçti sanki bir arpa boyu yol ancak kat etmiştim. Gerçi nefes seminerlerinde gelen insanların hikayelerini dinledikçe ne kadar çok yol kat ettiğimi görüyordum ama insan kendini takdir etmeyi pek bu hayatta çocukluğundan beri öğrenmediği için ‘’ Ne kadar güzel şey başarmışım ‘’ cümlesini unutup gidiyordu. Sanki bana kaplumbağa hızında ilerliyormuşum gibi geliyordu.  Sonra beynimde bir ışık yandı ve seçtiğim yolun gerçekten de az kişinin seçtiği bir yol olduğunu fark ettim. Sokakta bir sürü insan ruhunun bile farkında olmadan, yaşadığı her şeyi kader sanarak ve değiştiremeyeceğini düşünerek, başına gelen her şeyden başkalarını suçlayarak kurban psikolojisini kullanarak yaşamaya devam ediyordu. Benim yolumu seçen bir elin parmakları kadar azdı. İnsanlar yaşadıkları hastalıkları, hayatlarında yolunda gitmeyen problemleri  halının altına atarak yaşamaya devam ediyorlardı. Bense onlarla yüzleşmeyi seçmiştim. Hayatımdaki her şeyi ben yaratıyordum ve evet bazı alanlarda istediğim yaratımları gerçekleştirememiştim. Bazı alanlarda da inanılmaz güzel başarılar elde etmiştim. İnsan doğası gereği başardığım iyileri pek göremiyordum da başarısız olduğum alanları  sorgulamaya odaklanıyordum. O yüzden bu yol resimleri öyle apansız karşıma çıkmak zorunda kalmıştı. Bana bunun sonsuz bir yol olduğunu gösteriyorlardı. Bitmeyen, sonu olmayan bir yolculuktaydım aslında, değiştirebildiğim sadece yolun kenarındaki manzarayı güzelleştirmekti. Yolculuk hep devam edecekti, yorulmak yoktu durmaksızın devam eden bir yol vardı karşımda. Az seçilen bir yol. Çok şükür ki bu yolda beni destekleyen eşim ve arkadaşlarım vardı, çok da yalnız değildim aslında bu yolculukta, benimle aynı dilden konuşabilen  insanları yoldaş olarak seçmiştim dünyaya gelirken. Beni, gittiğim yola hiç inanmasa da sonsuz destekleyen eşim vardı. Yolculuğuma 11 aydır eşlik eden ikiz kızlarım var, Onların da yolculuğumdaki katkıları inanılmaz. Şimdi bu yazıyı yazarken ne kadar da şanlı olduğumu düşünüyorum. Bu uzun Varoluşu Algılama Sürecinde bir sürü yol kat ettim ve bana eşlik eden güzel insanlarla çevriliyim. Bu cümleyi yazarken de bir şey fark ettim ki şu anda bir yandan da ‘’Varoluş Süreci’’ kitabının 10 haftalık egzersizinin 8. Haftasını deneyimliyorum. Geçekten şu an etrafımdaki her şey bu ruhsal yolculukla alakalı ve yol kelimesiyle her yerden kesişiyor. Kısaca gelinen nokta aslında arama motorunda yanlış yazdığın bir kelime sonucu karşına çıkan bilginin bile senin hayatında fark etmen gereken bir noktaya temas ediyor olması. Hayat bir tesadüfler zinciri değil yani, yaşadığımız ya da karşımıza çıkan her şeyin bir sebebi var. Seçtiğim  yol az seçilen zorlayıcı ve mucizelerle dolu bir yol. Bazen bitmek tükenmek bilmeyen farkındalıklar da kaybolsan da yaradılışınla ilgili her fark ettiğin seni daha iyiye ve güzele götürüyor. Bu yolda hiçbir gün bir önceki günün aynı değil. Aşık Veysel’in de dediği gibi
 ‘’Uzun, ince bir yoldayım. Gidiyorum gündüz, gece.
   Bilmiyorum ne haldeyim. Gidiyorum gündüz, gece. ‘’
Herkese kendi yolunda, yaptıklarının ve yaratımlarının sorumluluğuna alarak keyifle yürümeyi diliyorum.
Sevgi, nefes, ışık ve aşkla.


 ! "
##



 ! "
##