19 Haziran 2014 Perşembe

Denizi Düzeltmek

''Denizi mala ile düzeltemezsiniz.'' demiş Ege Cansen bir televizyon programında,arkadaşım da bu sözü facebookda paylaşmış. Söz üzerine biraz düşününce bu yazı çıktı ortaya. Sanırım sorun bizim herhangi bir araçla denizi düzeltmeye çalışmamızda. Hatayı en başta yakıyoruz yani denizi düzeltmeye çalışarak. Aslında deniz olan haliyle mükemmel, bazen dalgalı, bazen sakin ... Bizse yapamayacağımız bir şey için kendimizi yoruyoruz ve bir ömür çabayla geçiyor. Tek hedefimiz var asla gerçekleştiremeyeceğimiz bir amacın peşinden koşmak, denizi düzeltmeye çalışmak. Biz düzletmeye çalıştıkça hem kendimiz hem çevremiz yoruluyor. Her şey bizi zorlamaya başlıyor.Aslında tüm hayat birleşmiş bize  ''denizi düzeltme '' uyarısında bulunuyor ama biz anlamıyoruz. Hala uğraşıp,didinip denizi düzeltmeye çalışıyoruz. Biraz arkamıza yaslansak ve gördüğümüz haliyle denizi kabul etsek. Sadece seyretsek, hiç müdahale etmeden. Gördüğümüzü kabul etsek, yargılamadan, sorgulamadan, kendimizi yormadan. İnsan olarak gücümüzün bazı yerlerde sınırlı olduğunun farkına varsak ve ısrar etmesek değiştiremeyeceğimiz şeyleri değiştirmek için. Hayatın ve kolay yaşamanın da sırrı burada gizli işte. Denizin dalgası, sakinliği, rengi tüm bunlar Yaradanın işi ve biz ne kadar karışsak da bizim elimizde değil değiştirmek. Değiştirmeye çalıştıkça kendimizi yıpratıyoruz. Düzeltmeye çalıştıkça bir sarmalın içinde mutsuzca kayboluyoruz. Hayatın tadını, anlamını, keyfini kaybediyoruz. Çünkü hayat amacımız  biz farkına varmadan keyifli yaşamaktan sadece denizi düzeltmeye odaklanıyor. Bu da beraberinde negatif bir frekans ve stres, yorgunluk, mutsuzluk getiriyor. Hayata da bu açıdan bakarsak, düzeltmeye çalıştığımız her konuda ben şimdi, denizimi düzeltmeye çalışıyorum acaba sorusu kafamızda bir yerlerde olursa, inanın yavaş yavaş düzeltmekten vazgeçtiğimizi göreceğiz. Sonrasında dingin bir hayat bizi bekliyor olacak. Mevcut hayatımızda değiştiremeyeceğimiz şeyler için mücadeleyi bırakmak ve keyif, huzur, neşeyle bir hayat sürmek. Elimizdeki malaları bırakmak ve özgür olmak. Kabulde kalmak. Denizi mevcut haliyle kabul etmek. Bu kabul, birazda hayata ya da Yaradana duyduğumuz güvenle ilgili. Güvenmediğimiz için bırakamıyoruz. Bizim elimiz değerse en iyisi olacağını düşünüyoruz. Sürekli mükemmeli yaratmaya çalışıyoruz. Oysa su akar yatağını bulur derler ya işte bu kadar basit olan. Biz müdahaleyi bıraksak, mala ile denizi düzeltmeyi bıraksak her şey bizim hayrımıza gerçekleşecek zaten. Olan her şey de biz müdahaleyi bıraktığımız için daha kolay olacak. Artık fark edeceğiz ki çabasız da isteklerimize kavuşabiliyoruz. Hayat eşittir mücadele değil artık öğreniyoruz. Hayat eşittir huzur, keyif, bolluk ve bereket. Denizden elimizi ayağımızı çektiğimizde aslında dalgayı da bizim huzursuzluğumuzun yarattığını görüyor olacağız. Hayatımıza biraz yavaşlık, biraz sakinlik ve biraz sessizlik getirdiğimizde denizde bizim gibi sakin görünecek gözümüze. Baktığımız her yerde kendi iç dünyamızı görüyoruz birazda. Biz değiştikçe etrafımızda değişecek. Hayatımıza sakinlik ve huzur istiyorsak eğer iç dünyamızda kendimizle olan sükuneti sağlamamız gerekiyor. İç sesimizle yani özümüzle kavgayı bırakırsak denizi  de düzeltmeye gerek kalmayacaktır.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...

17 Haziran 2014 Salı

İstemeyi iste önce




Çok sevdiğim bir kitap Tanrı'nın Doğum Günü ve onun yazarı Burak Özdemir'in kendi internet sitesinden özel bir paylaşım
 '' İstemeyi İste Önce ''...

http://www.burakozdemir.org/page/24/

Hayat Beni Neden Yoruyosun?

Bu resimdeki kadar bağımsız ve özgür olmak mümkün mü hayatta. Bir sürü zorunluluktan kurtulmak, yavaş bir hayat sürmek, hep keyif alacağın şeyleri yapmak, bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama biz ne kadarını başarabiliyoruz ki. Hep bir koşuşturmaca içinde geçiriyoruz günlerimizi. Hep zorunluluklar, hep bir kısır döngü, hep bir yaşam mücadelesi. Yapmak zorunda olduklarımızdan oluşmuş bir hayat. Yapmak istediklerimizin farklı yapmak zorunda kaldıklarımızın apayrı olduğu bir hayat. Böyle olunca da aslında keyif almak için gönderildiğimiz dünya da eziyet çeker hale geliyoruz. Aslında basit yaşadığımızda çok da fazla bir şeye ihtiyacımız yok. Biz önce kazanacağımız parayı keyifle harcamak için sevmediğimiz işlere giriyoruz,sonra bir bakıyoruz ki o işin esiri olmuşuz. Parayı kazanıyor ve aylık ödemeleri yapıyoruz,tekrar para kazanmamız gerekiyor. Sonra keyifle yaşamak için yapmak zorunda kaldığımız iş bize zorunluluk olarak geri dönüyor. Çalışmalıyız çünkü gelecek ayda yapılacak rutin ödemelerimiz var. İşte bu sürmenajda gidip geliyoruz. Durup düşününce de ne sevdiğim bir işi yapıyorum, ne keyifli bir yaşam sürüyorum,ne de kazandığım paranın bir hayrını görüyorum. Bunca okullar okuyoruz, iş hayatında bunca kaprisler çekiyoruz, sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır. Günü kurtarmak ve işte öylesine yaşamak bizimkisi. Bu sarmaldan çıkmak için sanırım tüm bizi bağlayan gereksinimlerden kurtulmak lazım. Zorunlu yaptığımız her şeyi belki birden değil ama yavaş yavaş hayatımızdan çıkarmak lazım. Canımızın istemediği şeyleri yapmamayı seçmek, içeride özgür bir ruhumuz var ve biraz onun sesine kulak vermek lazım. Aslında en doğru nasıl mutlu olurumu en iyi o biliyor. Bir kulak versek, bir sesini duymaya çalışsak, o sese güvenmeyi biraz öğrensek belki de çoğu zorunluluk hayatımızdan kolaylıkla çıkacak. Kuşlar gibi özgür olacağız. Belki başta bu kolay olmayacak ama her gün bir kez içimizdeki sese kulak verip, onun dediğini yapsak, hem daha mutlu olacağız hem de o sese olan güvenimiz artmaya başlayacak. Sesi dinledikçe de göreceğiz ki eski zorunluluklardan kurtulmuş, daha özgür ve daha mutlu bireyler haline gelmişiz.Peki nefes bunun neresinde bize yardımcı olacak. Nefes hem iç sesimizi duymamızı kolaylaştıracak hem de kendi isteklerimizi başkalarının ne der demesini düşünmeden yapma cesaretini sağlayacak. Aldığımız her transformal nefes seansı farkındalıklarımızı arttırırken,biz aslında şu anda neyi yapmak istiyoruz? Hayat amacımız en? Bu iş beni mutlu ediyor mu? Gerçekten bu hayatımı yaşamak istiyorum? gibi sorularımızın cevabını kendi kendimize keşfetmemizi sağlayacak. Sorular cevaplandıkça da kısır döngüler teker teker çözülmeye başlayacak. İsteklerimiz daha net olacak ve içimizdeki sesi daha yüksek duymaya başlayacağız. Duydukça ve dinledikçe daha mutlu, neşeli, huzurlu bireyler haline geleceğiz.Şu anda yaşadığımız hayatı biz seçtik, değiştirmek de bizim elimizde. Bugün düşündüklerimizle, mutluluk seviyemizle ya da streslerimiz,korkularımızla yarınımızı yaratıyoruz aslında. Bugün seçeceğimiz korku ya da mutluluk enerji frekansı, evrene yaydığımız enerjinin de frekansı aynı zamanda ve evren bizden hangi frekansı alırsa o frekansı bize geri yansıtıyor. Ne dersiniz şimdi nasıl bir enerji yayıyoruz etrafımıza bir düşünmek ve eğer bu frekans negatifse onu değiştirmek gerekmez mi. Şimdi derin bir nefes alalım ve negatif bir frekanstaysak onu nefesimizle pozitife çevirelim. Sizi mutlu eden bir anı ya da bir mekanı düşünüp, bir kaç derin nefes almanızı rica ediyorum. Bunu her gün bir kaç kez yaparsak yaydığımız enerjiyi negatiften pozitife çeviririz. Nefesimizle negatifi pozitife dönüştürmek ve gelecekte istediğimiz hayatın frekansını yaymak ihtiyacımız olan tek şey. Aldığımız her nefesin farkına varmak , her nefes için şükretmek ve olabilecek olanın en iyisini seçmek. Az bağımlılık, çok özgürlük ve bol neşeli nefesler olsun,ki öyle zaten.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla...