15 Mayıs 2016 Pazar
Davranışlarımızın Asıl Söylemek İstedikleri
Burada bir iki cümle ile gittiğim eğitimlerden derlediğim bilgileri paylaşacağım. Aslında ne diyoruz ve dediğimizden kendimiz ne anlamalıyız. Yaptığımız davranışın altında fark etmemiz gereken gizli gerçekler nelerdir? Kendimi tanımamda ve yolcuğumda kolaylıkla ilerlememde bu farkındalıkların faydası olmuştu, sizin de kendinizi biraz daha iyi tanımanıza yardımcı olacağını düşünüyorum. Kendimizi tanıdıkça da karşılaştığımız hep aynı sorunların sebeplerini bulmak bence kolaylaşıyor. Hadi başlayalım.
Samimiyet = İman
Kendi duyguna sahte olmamaktan bahsediyor. Aslında üzgünken yüzünüzün gülmesi gibi. Kalbimizde ne hissediyorsak onu yaşamamız gerekiyor. Acımız varken gülümsememeliyiz. Sırf insanlar mutsuzluğumuzu görmesin diye mutlu rölü yapmamalıyız. Öfkeliyken sırf karşımızdakini kırmayalım yoksa bizimle arkadaş olmaz, bizi sevmez diye öfkeli değil rölü yapmamalıyız diyor. Biz kendimize samimi oldukça ben de imanımızda aynı oranda artıyor. Kalpte hissedileni yaşamak, kalpten yaratmanın da anahtarı aslında. Ne kadar kendimize samimi olursak ve isteklerimizi oldurma kapasitemizde o ölçüde artıyor.
Kronik şişmanlık, yapılan bir sürü diyetlere rağmen yine de kilo verememek
Tabii bu her kişinin ruh dünyası için farklılık da gösterecektir ancak vücudunu hissetmek için onu ağırlaştırmakla bağlantılı. Hissetmek için yemek yemeğe gerek olmadığını görmek gerek. Bu dünyada köklenmek için vücudun ağır olmasına gerek olmadığını fark etmek gerek.
Sevgisiz hücre ağrır.
Hastalıklarımızı bu bilinçle gözden geçirebiliriz belki, Düşünce Gücüyle Tedavi kitabının da yardımıyla ağrıyan yerimiz hangi duygu durumuyla alakalı, hangi konuda sevgisizlik hissediyoruz farkında olabilir ve bir de bu açıdan hastalığımıza bakabiliriz belki. Hastalıklar bize ruh halimizin bir portresini çizmek için birer işaret aslında. Ruhsal anlamda hangi alanlarda sıkıntılar yaşıyoruz fark etmemizi sağlayan bir araç.
Acıma Duygusu
Çevremizde birisine acıdığımızda, onun için üzüldüğümüzde bu duygunun nereden kaynaklandığına bakmamız lazım . Başkasına acıyan kişi aslında kendine acıyordur. Üzüntülü olan kişinin yanında ona teselli vermek, akıl vermek gibi onun için bir şeyler yapma çabası yerine, ona acımak yerine onun yanında sadece durmak ve sevgimizi kalpten yaymak yeterli olacaktır. Olmakta olana kalbimizi açıp sessizce durabilmek ve sevgiyi yaymak yapmamız gereken.
Doyumsuzluk ve Açgözlülük
Bence en çok çocuklukta bazen de hayatın farklı zamanlarında kendimizi anlatamamanın, konuşamamanın, sevilmemenin ya da sevgiyi ifade edememenin verdiği doyumsuzluk ve aç gözlülüktür. Bu alanda doyuma ulaşamadığımız için doymak bilmemece yemek , sınırsız para hırsı gibi alanlarda kendini doyumsuzluk ve açgözlülük ortaya çıkarır. Yemek yerken gözünüz benim gibi hiç doymuyorsa karnınızız doyduğunun bile farkına varmıyorsanız çocukluğunuza bir bakın bakalım. Bu çocuk nerelerde dinlenmedi, kendini ifade edemedi, sevilmedi, sevgisini gösteremedi…
Başkasındaki şeylerin sana daha güzel gelmesi
Bir masaya oturduğunda kendi yemeğin değil de arkadaşının yemeği sana daha güzel geliyorsa, başkasının kıyafetini daha çok beğeniyorsan tüm bu başkasının ki daha güzel merakı nereden geliyor şaşıracaksınız. Kendimizi görememekten. Kendinin farkında değilsin, kendi güzelliğini görmüyorsun. Ne alaka demeyin bilinçaltı biraz garip çalışıyor. Yaptığımız en ufak bir davranışın bile bilinçaltında bir kalıbı var, bu da onun en güzel göstergesi. Kendi özelliğimize ve güzelliğimize sahip çıkmak yerine gözümüz dışarıdakilerde kalıyor. Dünya üzerindeki her insan parmak izi gibi birbirinden farklı yaratılmış ve herkesin bu dünyaya gelirken yanında getirdiği özellikler, yetenekler var. Ama biz gözümüz hep dışarıda olduğundan kendimizi unutuyoruz. Kendi otantikliğimizi, kendi farklılığımızı gözden kaçırıyoruz. Ruhumuzun sesini duysak aslında o otantiklik ortaya çıkacak. Bir de tabii diğerlerine benzemezsem beni dışlarlar, sevmezler korkusu mevcut. Düşünsenize herkesin kendi yeteneklerinin farkında olduğunu, nasıl bir dünyada yaşardık farklı saçlar, farklı kıyafetlerle dolu bir dünya insan, nasıl renkli bir dünya olurdu Mesela beni hiç görmediniz saçlarımın yarısı kendi saçlarım çocuklarımı emzirdiğim için uzun süredir boyatamıdığım için siyah beyaz alt taraflarda lacivert, herkes bana mavi saçlı kız diyor şimdi benim gibi bir sürü değişik insan düşünün etrafınızda, gayet renkli bir dünya güzel olurdu bence Son olarak herkes evrenden bir hediye bekler kendisi için aslında görmesi gereken hediyenin kendisi olduğudur, aynaya bak ve hediyeni gör, hediye sensin der Aygün Kabadayı.
Koşulsuz sevgi
Sadece ilk doğduğumuz an annemiz yüzümüze baktı ve o an koşulsuz sevildik. Onun dışında hep koşullu sevildik ve bizde koşullu sevmeyi öğrendik. Yaparak onaylandığımız için hep yapmaya odaklandık. Hep bir şeyleri yaparsak sevildik ve yapma odaklı yaşadık. Yaptıklarımızla sevildik yapmayınca sevilmedik. Sevilelim diye yapmaya programlandık. Yapmazsak bizi sevmezler diye hep yaptık hep yaptık. Ne koşulsuz sevginin anlamını bildik ne de birini hiçbir koşul olmadan olduğu gibi kabul edebildik. Şu an itibariyle kendimize samimi olalım ve sevilmek için yaptığımız her şeyi yapmaktan vazgeçelim, bırakalım yapmayınca bizi sevmeyeceklerse sevmesinler, biz en azından kendimize dürüst olalım. Bir de ne yapalım biliyor musunuz en yakınlarımızı onlardan bir koşul beklemeden sevmeye çalışalım, hiçbir talebimiz beklentimiz olmasın. Şunu yapmadın beni sevmiyorsun gibi cümleler kurduğumuzda koşulsuz sevgiyi hatırlayalım. Evet belki bunu büyüklerimizden öğrenmedik ama şimdi artık böyle bir sevgi yönteminin varlığından haberdarız ve böyle sevmeyi deneyebiliriz. Bir çocuk gözüyle herşeyi ve herkesi sevmek, denemeye değer bence.
Çabasızlık Yasası
Çaba bizim yarattığımız bir şey, dünyada çabasızlık yasası mevcut. Bu da en az çabayla maksimum sonucu elde etmek demek. Yani anlayacağınız çabaya gerek yok, akışa izin vermek lazım. Mutluluk bizim doğum hakkımız. Yaşamı daha kaliteli yaşamayı hakkediyoruz. Doğarken mutlu olmak için doğuyoruz. Çabalamak, zoru başarmak için değil.
Suçluluk Duygusu
Asıl sebebi ne yaparsam yapayım hiç biri yeterli değil duygusudur. Yetersizlik suçluluk duygusuna neden olur.
Açıklama yapma ihtiyacı
Eğer her söylediğiniz şeyin ardından bir de uzun uzun açıklama yapıyorsanız, kendinizi anlatma ihtiyacınız, her konu ile ilgili açıklama yapma ihtiyacınız varsa bu durumlarda kendimi anlıyorum diyeceksiniz. Sizin kendinizi anlamaya ihtiyacınız var demektir. Açıklama yaptığınız aslında kendinizsiniz. Söylediğinize karşı tarafı değil kendinizi ikna etme ihtiyacınız var.
Onaylanma İhtiyacı
Sürekli birilerinden yaptığınız davranışlarla ilgili onaylanma bekliyorsanız, bilin ki bu sizin kendi kalbinizden onaylanma bekliyorsunuz demektir. Yaptığınız şeylerin onayını başkalarından beklememek gerekir. Yaptığımız şeyin tek sorumlusu biziz ve sonuçlarından da biz sorumluyuz. Onaylanma ihtiyacı duyduğumuzda sadece seni ve senin seçtiklerini onaylıyorum kalbim dememiz yeterli. Biz kalbimizi yaptığı her şey de onaylarsak , giderek onaylanma ihtiyacı da kalmayacaktır.
Bireysellik Yasası
2016 yılında bireysellik yasası işleyecek. Gelecekten umut etmek devri kapandı. Şu an umudun kendisi olmalıyız. Gurular, eğitmenlerden beslenme devri kapandı. Herkes kendi kanallığından beslenecek. Senin için en doğru yol kalbinin söylediği yoldur, birilerinin senin için dikte ettirmesi değildir. Sen sadece kalbinin sesini dinle. Sana doğruyu fısıldayacaktır.
Beyin ve kalp ikilemi
Eskiden beyin kalbin emrindeydi, hatta kalp gözüyle görmek diye bir deyim de var. Yani olan biten kalbin süzgecinden geçirilirdi. Bu teknoloji çağında ve insanların bireyselliğinde bize öğretilen ise en önemli şeyin beyin olduğu, zekanın ve mantığın dışına çıkılmaması gerektiğiydi. Kalbin esamesi bile bize öğretilmedi. Bilincin kalpten beyine düşmesi yaşandı şimdi ise tekrar beyinden kalbe bir yolculuk başlıyor. Asıl olan kalbin bize fısıldadığını duyabilmek ve başkalarının söylediklerine rağmen kalbin sesini dinlemek.
Etiketler:
acgozluluk,
acima,
beyin,
bireysellik,
caba,
cabasizlik yasasi,
doyumsuzluk,
hastaliklar,
kalp,
onaylanma,
sevgisiz hucre,
sismanlik,
sucluluk duygusu,
yetersizlik
Geçen sene bir yılbaşı gecesi babam beni bırakıp gittiğinde, aslında anladım ki ölüm bir son değil başlangıç. Küçük bir kız çocuğuydum ve ilk aşık olduğum adam istemesem de beni bırakıp gitmişti. Hayatta ilk terk edilişim değildi ancak en acısıydı. Onun nereye gittiğini bulma sürecim beni buralara kadar getirdi. Transformal Nefes seminerlerinin birinde kulakları çınlasın ve güzellikler hep onunla olsun:) sevgili Ömer İnan babamı çok özlediğim bir anda onun bana bir hediye bırakarak gittiğini söylediğinde düşündüm ve evet dedim gitti ve bir arayış hediye etti bana.Babamın bir ruhu olduğunu ilk o zaman fark ettim ve ruh ölümsüz dedim. Babamı ararken kendimi buldum. Sonra da yolculuğumu paylaşmaya karar verdim.Bu yolculukta yoluma çıkan ve yolumu açan herkese çok teşekkürler. Umarım yaşadıklarım ve yazdıklarım kalplerinize ulaşır ve kendi hikayenizi yazmanıza vesile olur...
Sevgi, nefes, ışık ve aşkla ...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder