21 Ocak 2016 Perşembe

Duyguları Hissetmek


Öncelikle aylardır yazamamamın sebebi 24.04.2015 de ikizlerim Ayşe Melisa ve Işıl'ın dünyaya gelmesi ve benim kendimi yeni bir sürecin içinde bulmamdır. Bu iki güzel hediye için önce kendime ve emeğime sonra eşime sonra doktorlarım Sn. Halit Fırat Erden ve Murat Berksoy’a ,beni bu zorlu süreçte destekleriyle yalnız bırakmayan aileme ve arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Dünyanın en güzel iki hediyesine sahibim ve onlar da benim bu dünyadaki yansımam aslında. İlk aylarda biri hep gülerken diğeri hep ağlıyordu, ne zamanki onların benim içimde kimsenin görmediği gülen ve ağlayan yanlarım olduğunu fark ettim, hayat dengelendi ve şimdi ikisi de hep gülüyorlar çok şükür. En büyük öğretmenlerde çocuklarımızmış aslında yeni öğreniyorum. Şimdi 8.5 aylık oldular ve işime ve yazılarıma dönebildim. Bu süreçte sadece nefes seanslarına gidebildim, çocuklardan kaçıp bir de Merkaba eğitimi sıkıştırdım araya o kadar. Şimdi de sıra fark ettiklerimi sizlerle paylaşmakta.

2016 yılıyla birlikte Altınçağa geçtik ve şimdi devir duygularımıza sahip çıkma devri . Şimdiye kadar geçiştirdiğimiz, hisseder gibi olduğumuzda konuyu değiştirip üstünü kapattığımız duygularımız, acımız, kederimiz, kendimizi değersiz hissetmemiz, sevilmediğimizi düşünmemiz, hak ettiğimizi alamadığımız gibi hislerimizi erteleye erteleye bugüne kadar geldik. Ancak bugünden sonra kaçış yok, artık enerjiler üstümüze üstümüze gelip bunları bize dibine kadar yaşatacak. Acımızı gerekirse gözümüze sokacak ve acınla yüzleş, acının sorumluluğunu al, onu dibine kadar yaşa ve ondan beslen ve büyü, öğren diyecek bize. Kendimizin en kuytu yanlarıyla yüzleştirecek bizi. Mutsuzken mutlu pozu veren yanımızla mesela, Merkaba – Aydınlanan Kalbin Uyanışı eğitimi aldığımda eğitmenimiz Aygün Kabadayı’yadan öğrendiğim ve beni hayrete düşüren hatta bu kadar kendimle çalışma yaptım, hiç bu açıdan düşünmemiştim dediğim bir uyanış yaşamıştım. Demişti ki ben yüzümdeki mimik kasımla, süre yalan olmasın, 3 ay çalıştım demişti. Nasıl olur da ben mutsuzken benim emrimde olan bir kas, dudağımda ve benim emrime bağlı benden komut bekleyen bir kas güler. Bu nasıl bir yalandır, kendime ve çevreme söylediğim. Sonra acımın sorumluluğunu aldım ve her mutsuz olduğumda yüzümün şekline baktım gerçekten mutlu mu mutsuz bir görüntümü sergiliyor. Gönül rahatlığıyla mutsuzluğumu, kimse ne der diye gizlemeden saklamadan, mutluluk rolü oynamadan yaşayabiliyor muyum diye. Siz acınızı, öfkenizi, sevincinizi doyasıya yaşadığınızda, duygunuza sahip çıktığınızda, o duygu geçip gidiyor, o duyguya bağlı kalmıyorsunuz. Yani, en fazla ne kadar öfkeli kalabilirsin, o öfkeyi dibine kadar hissettiğinde bir süre sonra öfkenin kendiliğinden ortadan kalktığını görüyorsunuz. Öfke enerjisini belli bir süre kendinde tutabiliyorsun, belli bir süre sonra zaten sen istemesen bile o senden gidiyor. Enerjin değişiyor. O nedenle hissettiğin her ne ise ona sahip çık ve o hisle bir süre kal, sonra o hissi imgesel olarak vücudundan toprağa akıt, o hisse teşekkür et ve sor, bunun hediyesi ne diye, ne öğrenmem gerekiyor bu olaydan ya da bu yaşanandan, kızdığım bu insan benim hangi yanımı temsil ediyor diye sor, sorduğunda ve sessiz kaldığında zaten sana her şeyi bilen bilge yanından cevap gelecektir, cevabı bulduğunda da zaten sen aynı insan olmuyorsun, değişiyorsun, büyüyorsun ve bu farkındalığında sana hayatta güzel sürprizleri oluyor. O zaman işte hayat bir oyuna dönüşüyor ve sen hep puzzle ın bir parçasını daha tamamlayarak tekamülüne devam ediyorsun. Hayat işkence olmaktan çıkıp, eğlenceli bir oyun oluyor. Yaşadığın ve sahip çıktığın her his seni yüceltiyor, değiştiriyor, geliştiriyor. Öyle olunca da işte Mevlana’nın dediği gibi hiçbir gün bir öncekinin aynı olmuyor ve sen hiçbir gün bir önceki gün ki sen olmuyorsun. Zaman değişim ve dönüşüm zamanı, bu da ancak kendimize samimi olmakla başlıyor, ne hissediyorsak onu yaşayabilmek dileğiyle, kolaylıkla, rahatlıkla ve sağlıkla olsun inşallah.

Sevgi, nefes, ışık ve aşkla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder