Ben sabahları işe yürüyerek gidebilen nadir ve şanslı
insanlardan biriyim. Geçen sabah işe giderken karşıdan karşıya geçiyorum trafik
de biraz sıkışık bir araba yaklaştı içindeki beyefendi camı açtı, ben de bana
bir şey soracak diye düşünürken, elindeki sigara izmaritini yere attı ve camı
tekrar kapattı. Ben de sadece sinirli bir ifadeyle bakarak ve kendi içinden
sanki orası çöp diye söylenirken buldum kendimi. Eskiden olsa yani nefesten
önce her şeyi düzelteceğimi zannettiğimden o kişiyi kibarca uyarır ve bir
öğretmen edasıyla yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışırdım. Nefes
yolculuğuma başladığımdan beri ise insanları tek tek bu şekilde düzeltemeyeceğimi
hatta onları daha fazla rahatsız ettiğimi fark edip, onları oldukları gibi
kabul etmem gerektiğini öğrendim. Öğrenmek ve uygulamak tabii senkronize
şekilde olmuyor. Bazen bildiklerini uzun süre sadece biliyor ama yapamıyorsun.
Bildiklerini hayata geçirebilmen içinde bir süreç gerekiyor. Bu nedenle insanları oldukları gibi kabul etmek henüz tam
da başarabildiğim bir şey değil . Bu olaya hala sinirleniyor olmam da onun
göstergesi. Oysa ki hayat ilginç bir oyun ve bana bunu öğretene kadar yoluma
böyle manzaralar çıkarmaya devam ediyor. Ne zaman ben öğreneceğim, o zaman bu
örneklerde bitecek. İşte bununla ilgili bir örnek de bu sabah işe gelirken karşıma
çıktı trafik yine sıkışık ve kırmızı ışıkta bekleniyor, bir şoför ise ısrarla
kornaya basıyor. Diğer örnekte olduğu gibi tam sinirlenip adama söylenecektim
ki sustum. Sonra düşüncelerimin neden hala buna takıldığını çözmeye çalışırken birden bunun bir oyun
olduğunu ve bizim farklı level larda olduğumuzu fark ettim. Farklı level
konusunu, üstünlük taslamak için ya da evet ben üst leveldayım o daha o
seviyeye gelemedi gibi aşağılamak için söylemiyorum. Sadece anlatmak
istediğimin daha çarpıcı şekilde anlaşılabilmesi için hayatı oyuna ve kişileri
de oyunun levellarını oynayanlara benzetmeyi seçtim. Sonuçta herkesin bir
tekamül süreci var ve kimsenin ki birbirine benzemiyor. O an zihnimde yaşadığım
çözülme ise evet hayat bir oyundu. Tıpkı şimdi insanların başından kalkmadığı
ve benim de keyifle oynadığım Candy Crush gibi herkes aynı yerden aynı
şartlarda eşit olarak başlıyordu ( herkese eşit olup olmadığı da ayrı bir yazı
konusu gerçi ) fakat herkes farklı levellarda ve farklı sürelerde ilerliyordu.
Bazen sen öyle bir yerde takılıyorsun ve günlerce aynı oyunda kalıyorsun, senin
takıldığın oyunu ise bir başkası tek seferde geçiyor. Bazen senin tek seferde
geçtiğin bir oyunu bir başkası geçmek için günler veriyor. Sanırım başımıza
gelen ve sinirlendiğimiz her olayda bunu hep hatırlamak gerekli. Oyun aynı ama
levellar farklı ve herkes her şeyi kendine göre farklı bir bilinç seviyesiyle
gerçekleştiriyor, bizim buna müdahale etmemiz ise sadece bizi yoruyor. Kişileri
oldukları bilinç seviyesinde kabul etmek ve neden bu bilinç seviyesinde
olduğunu da pek sorgulamamak gerekir. Bize düşen kabullenmektir, herkesi ve her
şeyi tam da olduğu gibi hiç düzeltmeye çalışmadan, hiç öfkelenmeden, yargısızca
ve sevgiyle kabullenmek. Bu hayatta en kızdığımız insanın bile bir tekamül
süreci var ve hangi levelda olduğunu bilmemiz sadece karşılaştığımız bir anlık
olayla mümkün değil. Hayat uzun bir yolculuk ve cenneti başka yerde aramak yerine
sanırım dünyayı cennete çevirmenin yolu yargıyı bırakıp, herkesin oyunda
ilerleme sürecine ve oyunu oynayış şekline saygı duymaktan geçiyor. Birbirimizi
sadece var olduğumuz için yargısızca seveceğimiz bir dünyaya niyet ediyorum.
Şimdi olsun.
Sevgi, nefes ve isikla
* Fotograf internetten alintidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder